Halkın iradesi

Sayın Cumhurbaşkanı Talat, Cumhuriyet gazetesinde Sayın Tavşanoğlu ile yaptığı söyleşide bugüne kadar kapalı duran bir hususa açıklık getirmiştir. Görüşmeler “halkın 2004’te federasyona evet” demiş olmasından kaynaklanan “iradesine hürmeten iki toplumlu, iki kesimli federasyondan” başlayacaktır ve bunun zemini, Rumların yüzde 75 oyla reddettikleri ve Bakoyanni’nin “ölmüştür” dediği, zaten kendi kendini “reddedilirsem beni unutunuz, hiç olmamış farz ediniz” diye yok addeden Annan Planı olacaktır. Bu yaklaşım endişelerimizi daha da artırmıştır. Nedenlerine bakalım:

1) Rum tarafı Annan Planı’nı “Türklere fazla hak verdiği için” ve böylelikle 1960 Antlaşmaları’nda olduğu gibi “anlaşmayı işler olmaktan çıkardığı, işlemez hale getirdiği” için reddetmişti. Enosis’in yolunu tıkayan Garantilerden kurtulmak için bu yalanı uydurmuşlardı. Buna bir de “Türkler isyan etti” yalanını eklemişlerdi. Dolayısı ile Rumların bu zeminde başlayacak bir anlaşmada uzlaşır hale gelmeleri için Annan Planını “işler hale” getirmemiz gerekir. Yani Türklere verilmiş olan haklardan vazgeçilmesi veya bunların sulandırılması gerekecektir. Diğer bir deyişle Rum tarafına ret ettiği formülleri kabul ettirmek için ya bunlardan vazgeçeceğiz ya da bunları Rumların lehine hafifleteceğiz. Zaten ABD’den Sn. Bryza da “Türk tarafı önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun” dememiş miydi?
Annan Planında KKTC yoktur, egemen Türk devleti yoktur TEK devlet içinde karma bir Türk eyaleti vardır hem de AB normlarına bağlı, serbest dolaşım, serbest yerleşim içeren bir vilâyet!

3) Annan Planı bizi (Kıbrıs vatandaşları olarak) Türkiye henüz AB üyesi olmadan Rum’la birleştirip, Rum’un gayri meşru AB üyeliğini meşru hale getirmekte ve Türk Yunan dengesini ortadan kaldırmaktadır.

4) 650 kişilik Alay bile her üç yılda bir “ne zaman çıkıp gidecek” masasına yatırılacaktır. Bir AB üyesinin yabancı bir devlet tarafından garanti edilmesi mümkün değildir diyen Rum-Yunan ve AB yetkililerine rağmen Sn. Talat halkımıza “Garantiler devam edecektir” diyor. AB’den bu hayati konuda kalıcı bir derogasyon sözü alıp almadığını açıklaması gerekmektedir. Kıbrıs Türkiye’nin de üye olmadığı bir yere üye olamaz. 1960 Antlaşmalarının temeli budur. Bu temel olmaksızın “eşitlik” ilkesi sözde kalır, kâğıt üzerinde kalır. Kendi kendimizi aldatmayalım.
Rum gözü ile baktığımızda “işler tıkırında gitmektedir”. Neden? Çünkü “KKTC veya ayrı egemenlik, ayrı devlet olmaz” diyorlardı. Temel Annan Planı olacağına göre bunu elde etmiş oluyorlar. “Göçmenlerin geri dönme hakları verilmelidir” diyorlardı. Kurduğumuz Komite ile “olur yavrum, sen üzülme” dedik, KKTC’nin tapularını ve Güneydeki insanlarımızın haklarını unutuverdik. Alacağımız Tazminatları konuşmuyoruz. Suçluyuz, Türk işgali var ki Rum’a manevi tazminat vermeyi de kabul ettik ve veriyoruz. Garantiler su ipliğine bağlanmış. Mağdur Rum bayram ediyor. Başpiskopos “devam arkandayım” diyerek Allahsız Hristofyas’ı takdis ediyor. Milli Konsey “destekleriz” diyor. Ve biz Muratağa-Sandallar-Atlılar- Taşkent köylerinde toplu mezarlarda yatanlara rağmen suçlu pozisyonunda “bir adım önde giderek” dünyaya ne kadar barıştan yana olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyoruz. Dünyada federasyonlar arka arkaya yıkılırken biz Çek ve Slovaklar kadar, Kosova kadar da olamıyoruz. Egemenliğimize ve devletimize sonuna kadar sahip çıkmayı zül veya suç veya uzlaşmazlığımızın kanıtı olarak kabul ediyoruz. Niye? Rum’dan yana olan başkaları Rum ile birlikte böyle dedikleri için. Yazık, hem de çok yazık! Halkımızın son kamu yoklamalarında meydana koyduğu iradeye de bakan yok. Halkımız DEVLETİM VE TÜRKİYEMİN GARANTİLERİ DİYOR. Duyan yok mu?

Yazarın Diğer Yazıları