Boğazlar, boğazımız

“Sevr paranoyası”  diyorlar...  “Sevr Antlaşması”  aslında tarihimizin en acı sayfalarından biri, şanlı Osmanlı Devleti’nin aczinin çöküş belgesi idi! Ama bazı sözde aydınların dillerinde, yazılarında  “Resmi tarih paranoyası”  oldu! Ermeni Diasporası’nın malum sözcüsü Baskın Oran da, Ermeni sözde  “soykırım”  iddialarına karşı gösterilen tepkileri de  “Sevr paranoyasına” bağlıyor! Buna göre, Lozan ve Montrö antlaşmaları,  “ömürlerini doldurmuş kâğıt parçaları” !  2. Cumhuriyet bunları iptal edecek, bütün ayrıntılarıyla  “Sevr’e” , yani  “teslimiyete”  dönülecek! Şimdi bunun hazırlıkları yapılmakta...
“Bahane” de hazır; Gürcistan’a yardım götürmek isteyen iki Amerikan donanma gemisine Montrö Anlaşması uyarınca izin verilmedi! Hemen izin verilmedi, çünkü Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkeler dışındaki devletlerin belirli tip ve tonajlı savaş vb. gemilerinin Boğazlar’dan Karadeniz’e geçmeleri, Montrö Antlaşması’na göre yasak!
Sevr Antlaşması bizim boğazlarımızı uluslarası, yani büyük devletler kontrolü altına veriyor ve bu can damarımızı savunma hakkımızı elimizden alıyordu... TC Devleti, Montrö Konferansı’nda Boğazlar’ın kontrol ve savunma hakkını tek başına ele geçirdi. Bu Türk diplomasisinin zaferiydi; arkasında, önce Atatürk’, İsmet Paşa’nın kıvrak zekâsı ve Türk ordusunun, o günün dünya dengelerinde önemli bır faktör olan Türk ordusunun  “namluları”  vardı! Eğer bu zafer olmasaydı Boğazlarımız, kaza felaketlerinden, İstanbul’un savunmasına kadar, türlü mahzurlarıyla birlikte milli egemenliğimizin açık ihlali olacaktı! Hem, kendisini bilen hangi devlet bu kadar hayati su yollarını,  “uluslararası kontrole” , aslında başka devletlere emanet eder?

İkinci Dünya Savaşı’nda
İkinci Dünya Savaşı’nda Boğazlar, Montrö’ye rağmen Türkiye için problem oldu... Tıpkı, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, müttefiklerin Rusya’ya yardım göndermek istemeleri bir taraftan,  Almanların savaş gemilerini Karadeniz’e çıkarmak istemeleri diğer taraftan Ankara’nın başını ağrıttı. Ama İsmet Paşa zekâsı ve diplomasi ile ve de   “milli egemenlik”  anlayışıyla, Türkiye’yi de savaşa sokabilecek bu badireyi atlattı.
Ancak Boğazlar’ın kontrol ve savunmasının, Türk Devleti’nin tekelinde olmasına, ne Avrupalılar ne Rusya başından beri, razı olmadılar ve bu statüyü değiştirmek için bahaneler aradılar... 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1945’te Stalin’in, Roosevelt’in (ölünce de Truman’ın) ve Churchill’in katıldıkları Potsdam Konferansı’nda Stalin, Montrö’nün tadilini resmen masaya koydu... Amerika bu talebi, neredeyse kabul edecekti. Fakat bu talep, Rusya’nın Kars ve Ardahan’ı talep etmesiyle denk düşünce asıl tehlikeyi idrak eden Başkan Truman’ın sağduyusu ve Türkiye hükümetinin asla taviz vermemesi sonunda  “Montrö”nün revizyonu havada kaldı’... 
Şimdi ABD’nin talebini önce bu tarihi gelişme ve gerçekler muvacehesinde düşünmek gerek. Nitekim yorumcular Amerika’nın bu talebiyle gemilerini şu sırada Karadeniz’e sokarak Tiflis’e insani yardım olduğu kadar, Rusya’ya askeri bir mesaj da vermek istediğini itiraf ediyorlar ve de ABD sözcüsüne göre Montrö’nün tadili için niçin, “bir anlaşma üzerinde çalışıyorlarmış! Bu konuda bir ” antlaşma “ zaten var. Bu da 1936 tarihli Montrö Antlaşması!
Eğer maksat hakikaten Gürcistan’a “insani yardımsa” bunun başka yolları var...
Boğazlar konusunda uzman uluslararası hukuk profesörü, halen DSP Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı, Washington’un eskiden beri Boğazlar konusunda “deneme girişimlerinde” bulunduğunu söylüyor. ABD, sağlık malzemesi vs. der ve bunun yarattığı muğlâklıktan yararlanmak ister. Bunlar deneme girişimleridir. Bir formülle boğazları açmaya ve bu yolu da sonra genişletmeye çalışır.
Fakat ikilem-açmaz burada; Montrö’yü tadil geldi gündeme, Gürcistan’a “insani yardım” bahane! “Sıçan bir defa sakalın üzerinden geçmeye görsün”... Arkasından, bu yoldan masumane ve “insancıl” olmayan ne dayatmalar gelecek... Bu sorunu Irak saldırısı esnasındaki tezkere krizine benzetmişler... O tezkerenin kabul edilmemesinin ne kadar doğru olduğu anlaşıldı... Bu talep kabul edilirse bunun neticeleri de sonra anlaşılır!

Yazarın Diğer Yazıları