Olimpiyat kim... Biz kimiz (!)

2008 Pekin Olimpiyatları’nı televizyonlarımızdan doya doya seyrediyoruz. Bütün spor branşlarını değerlendirmekle beraber, daha çok alakadar olduğumuz spor bölümümüze de öncelik veriyoruz. Ben bir haftadan beri, atletizm yarışmalarına günde üç saatimi seve seve veriyorum. Çünkü, 1943 yılından sonra altı yıl atletizm sporu yaptım, 400-800 metre koşarak milli formamızı taşıma şerefine nail oldum. 28 yılımı da, spor yöneticiliğine severek verdim. Atletizm ve Boks federasyonlarında görev yaptım. 1966’da Ankara’da tertiplenen Balkan Atletizm Oyunları’nın ve 1971 İzmir Akdeniz Oyunları’nın “Atletizm Müsabaka Direktörü” idim. Konya-Ankara ve İstanbul Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü görevlerini (1969-87) altışar yıl yaptım.
Sayın okurlarım, bu bilgileri sunmamın sebebi; bugünkü yazımın başlığındaki mesuliyeti kullanma hakkına sahip olup olmadığımı belirlemek içindi.

Dört yılda bir tertiplenen dünya olimpiyatlarını, İstanbul’umuza almak için, senelerden beri gayret sarf eden Beden Terbiyesi Spor Teşkilatı’mızın ve Milli Olimpiyat Komite’mizin gayretlerini yakinen takip ediyorum ve cevap olarak da tecrübelerime dayanarak, Olimpiyat kim... Biz kimiz (!) diyorum.

Çünkü, bütün spor kollarını içine alan beynelmilel spor organizasyonlarının zorluklarını yakından biliyorum. 36 yıl önce İzmir Akdeniz Oyunları’nda, atletizm müsabaka direktörlüğüne görevlendirildiğimde, başıma gelenleri unutamıyorum. Stattaki 3000 engelli havuzu, eski yönetmeliğe göre yanlış yerde inşa edilmişti ve tartan pist döküldüğünden tarihi de uzun zaman sürecekti. Bu yanlışlığı göstermemek için müsabakanın başlayacağı saatte, beynelmilel üyelere kokteyl verdiğimi ve tribünlerden, kapalı salonlara alma becerisini gösterdiğimi unutamıyorum.
Toplumumuzu ve devlet yönetimimizi, olimpiyat ruhuna ve seviyesine ulaştırmak için, büyük bir spor kültürü seferberliğine tabi tutmamız gerekir. Beden eğitimi ve spor faaliyetlerini yürütecek özel ve resmi kuruluşlarımızı, spor kulüplerimizi ve spor teşkilatımızla belediyelerimizi her şeyden önce profesyonel futbolun sömürüsünden kurtarmamız gerekir. Kaynaklarımızı halkımızın sağlığını temin edecek spor faaliyetlerinde kullanmanın yolunu bulmamız gerekir.

Bugün devletimizin bütün sporlarını yöneten federasyonlarımıza tahsis ettiği yıllık bütçenin büyük miktarının büyük spor kulüplerimizin tüccar yöneticileri tarafından birkaç yabancı profesyonel futbolcuya transfer ücreti olarak ödendiğini biliyor musunuz?

Gençliğimizin sağlığı için büyük kaynaklar karşılığı inşa ettiğimiz şehir statlarımızı, profesyonel futbol teşekkülü kulüplerimize ve bilgi yetersizliğine sahip belediye başkanlıklarına devrettiğimizi biliyor musunuz? Stadyumlarımızdaki atletizm koşu pistlerinin ve tören alanlarımızın, tribünlere ilave edilerek kaldırıldığını ve spor tesislerimizin futbol sirkhanesine dönüştürüldüğünü biliyor musunuz?

Türk milletinin istiklal mücadelesi vererek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni, bugüne kadar olimpiyatlarda temsil eden milli sporcularımızı, Yaşar Doğu’larımızı, Celal Atik’lerimizi, Ruhi Sarıalp’lerimizi  ne çabuk unuttunuz? Devşirme sporcularla milletimizi temsil etmeye ne hakkınız var?

Bu halimizle olimpiyatları İstanbul’da organize etme yanlışlığına niçin soyunuyorsunuz? Şehirden yirmi kilometre uzaklıktaki gecekondu mahallesinin dağ tepelerinden başka yer bulamadınız mı?
Türk Dünyası’nın Kutup Yıldızı Cumhuriyetimizin, öncelikli görevinin olimpiyatlar değil, “Türk Dünyası Spor Şöleni” olduğunu ne zaman idrak edeceksiniz? Ve ne zaman, benim gibi  “Olimpiyat kim... Biz kimiz!”  diyeceksiniz.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları