Demek federasyon ha?

1960 Antlaşmaları ile meydana gelen Kıbrıs Cumhuriyeti iki etnik varlığın (Türk ile Helen olmakla övünen Rum’un) eşit şartlarda ortaklığına dayalı, fonksiyonlar açısından federal bir devletti. Rum liderliği bu devleti istediğinden değil, ada taksim olur korkusuyla, kerhen ve “Enosis’e sıçrama tahtası” olarak kabul etmişti. Akritas Planı’nı okuyanlar, 1963 olaylarından evvel ve sonra Rum liderlerin yaptıklarını ve söylediklerini bilenler için bu gerçekler ayrı kanıt istemez. O halde “Cumhuriyetin olduğu şekilde devamı mümkündü ancak her iki taraftaki aşırı uçlar bunu engelledi” saçmalığından vazgeçilmeli ve “Kıbrıs meselesi” denilen meselenin Rum liderliği tarafından soğukkanlılıkla planlanıp hazırlanmış bir saldırı planına dayalı olduğu kabul edilmelidir. Hedef Enosis’ti.

Yabancı diplomatlar “Enosis artık gündemde yoktur” diyebiliyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz, ama varsın olsun. Kıbrıs’ı ikinci bir Yunanistan yapmak da biz Türkler için kabul edilmez bir olgudur.
1960 Antlaşmaları Kıbrıs’ın Yunan toprağı haline gelmesini önleyen bir anlaşmanın ötesinde Kıbrıs Türk halkının eşit egemenliğini koruyan, Kıbrıs’ın toprağında ve bağımsızlığında ona eşit hak veren, Rum’un tahakkümüne fırsat vermeyen, iki ayrı demokrasiye dayalı bir ortaklık meydana getiren bir antlaşmadır. Müdahale hakkı ile güçlendirilmiş olan garanti sisteminin hikmeti budur. İngiltere’nin somut bir şekilde, aynı antlaşmalarla, elde tuttuğu “egemen üsler” ne kadar elle tutulur durumda gerçekse,Türk tarafına verilmiş olan hakları koruyan “fiili ve etkin garantiler” de o kadar somut, elle tutulur ve vazgeçilmez haklardır. Kıbrıs’ın bağımsızlığına, bu bağımsızlığın yok edilmemesi için garantilerle getirilmiş olan kısıtlamalar Yunanistan ile Kıbrıslı Rumların Enosis eylemlerine ve siyasetine son vermek içindi. Bu nedenle Kıbrıs’ta meydana getirilmiş olan durum “state of affairs” Lozan dengesine dayalıdır. Bu nedenledir ki Rum idaresinin “Kıbrıs” olarak AB’ye alınmış olması yasal değildir, Uluslararası anlaşmalara aykırıdır ve Kıbrıs Türklerine yapılan bir haksızlığın ötesinde insanlık açısından bir ayıp ve bir zulümdür.

Bunları geçelim. Rum tarafı ortaklığı istemiyor, Hristofyas “federasyonu sırf Türk askerinden kurtulmak için” istediklerini gizlemedi ve açıkça “hedef Türk askerinden kurtulmaktır” dedikten sonra da Yunanistan ile birlikte “AB ülkesine garanti gerekmez” noktasında diretiyor, kendisinin “Kıbrıs’ı” temsil ettiği iddiasını sürdürüyor ve takımıyla birlikte “Türkiye’nin AB yolu Kıbrıs’tan geçer” şantajını yapabiliyor. Diğer yanda Enosis için kilisenin içinde bile adam öldürülmesini mubah sayan kilise uluları Hristofyas’ın siyasetini takdis ediyor, Hristofyas ve şürekâsı Makarios’un mezarı başında “Yolundayız” andını tekrarlarken, yine kendilerinin tertipledikleri kamu yoklamaları yüzde 65 Rum’un Türklerle bir arada yaşamak istemediğini vurguluyor. Rum gençliği yeniden hareketlenmiş “Türklere eşitlik mi? Asla!” diye örgütlenmekte. Hrisi Avgi denilen silahlı grup “Kıbrıs Yunan’dır; Türklere ölüm” diye Güney’e geçen Türklerin üzerine yürümekte, eline göre bulduklarını pataklamakta. Rum psikolog “Kuzeydeki durumu gören Rumlar şok geçirmektedirler; bunların çoğu psikolojik tedaviye muhtaçtır; Rumlar Kıbrıs’ta her şeyin kendilerinin olduğu inancındadırlar; Türkleri ikinci sınıf vatandaş olarak görmektedirler” diyor. Rum tarafında 30-40 yaşlarına gelmiş olan Rumların yüzde 40’ı “Yunanlılığın şerefiyle bağdaşmaz” diyerek “işgal altında” dedikleri Kuzey’e geçmiyorlar.

Ve siz bunlarla “karşılıklı dostluğa, saygı ve sevgiye, bir olmaya, ayni hedefi gütmeye” bağlı olan federasyon konuşacaksınız, hem de Hristofyas’ın federasyonu sadece ve sadece Türk askerinden kurtulmak için istediğini bilerek ve  “Tek halk, tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek devlet”  formülünü kabul ederek.

Dünyada böyle bir zeminde böyle bir federasyon nerede var ki? Başımızı “federasyon” adını verdikleri bir ABD-İngiliz-Rum-Yunan-AB kıskacına sokuyoruz da farkında değiliz
Başka ne diyeyim?

Yazarın Diğer Yazıları