şartlandırmalar

Bir ülke için en önemli tehlikelerden birisi; hukukun siyasallaştırılması, hukuk devletinin parti devletine döndürülmesidir. Bu süreç işlediği sürece hukukçu da objektif ve hukuka tam bağlı kalmayabilir. Siyasi mülahazalarla, iç ve dış baskılarla kanaat değiştirebilir. Hakim ve savcıların teminatının yeterince bulunmadığı ülkemizde, hakim ve savcılık kolay iş değildir. Karar ve iddianamelerle toplum üzerinde yanlış yönde bir psikolojik baskı doğabilir. Müspet değer ve tavırlar olumsuz bir görüntü alabilir. Kurumlar arası çekişme ve düşmanlık hızlanabilir. Nitekim, son yıllarda şuurlu bir şekilde ordu ve asker düşmanlığını doğurabilecek her vasıta kullanılmaktadır. Teslimiyetçilik ve küreselcilik karşıtı olmak peşin suç gibi gösterilmektedir. Gizli kalması gereken bazı görevler ve hizmetler pazara çıkarılmakta, her ciddi devletin kullandığı vasıtalar ve hizmetler ortaya dökülmektedir.

Bir dönem rahmetli hocam Ord. Prof. Dr. Z. F. Fındıkoğlu, İ.Ü Hukuk Fakültesinde verdiği derslerle bir hukukçunun ihmal etmemesi gereken sosyal boyut üzerinde duruyor, Hukukla Sosyolojiyi bütünleştiren temel çerçeveyi öğrencilerine kazandırıyordu. Bugün ise, Hukuk Sosyolojisi dersleri daraltılarak sosyal gerçeklerden uzak, çoğunlukla teorik bilgi aktarmaya dönük bir hale sokulmuş, ilgi çekmez bir duruma getirilmiştir.  Bunun eksikliğini Hukuk Fakültesi mezunlarında görüyoruz.
İddianameler şişirilip binlerce sayfaya ulaştırılıyor, delil ve gerekçeler ayıklanmadan bir torba gibi düşünülüp her şey içine tıkılıyor, hatta bazı iddialar -söylenti ve dedikodu dahil- olmadık kaynaklara dayandırıldığından hukuk devleti bundan yara alıyor. Hukukçu, burada duygusallığı ve siyasi desteği göz ardı ederek görevini yerine getirdiği takdirde; bu yanlışlardan uzaklaşılabildiği gibi, huzur ve istikrar bozucu ortam da giderilebilir. Hukuk sisteminin isteyerek veya  istemeyerek tartışılır hale getirildiği bir ortamda istikrar, huzur ve güven sağlanamaz. İddianamelerde Karadenizlilerden oluşan çocuk ordusu, ergenekoncu olarak suçlananların aşırı sol ve Kürtçü kuruluşları yönlendirdikleri, faili meçhul bir çok cinayetin sorumluları oldukları -Uğur Mumcu cinayeti dahil- gibi örnekler, iddianameler üzerinde şüpheler uyandırmaktadır.
Bizim arzumuz hukukun yara almaması ve hukuk sisteminin yıpranmamasıdır. Kısaca, hukuka saygıdır. Maalesef ülkemizde zaman zaman yargının görevini bazı basın kuruluşlarının aldığı görülmekte, çirkin yönlendirmelere, yargısız infazlara ve sivil darbelere rastlanmaktadır.
Bir başka önemli husus da muhalefetsiz düşünülemeyen demokraside muhalefetin çekingenliği ve görevini tam yerine getirememesidir. Bazı durumlarda basın da muhalefetin önündeki engeldir. Basının sermayenin emrine girmesi, işi menfaat hesaplarına sürüklemiştir. Siyasetin ve siyasetçinin de bizzat siyaset kurumuna yabancılaşması muhalefet boşluğu doğurmaktadır. “Yapma”, “katılma”,  “tepki koyma”, “ortada görünme”, şehit cenazeleri dahil bir çok alanda geri çekilme karşısında muhalefetin bıraktığı boşluğu iktidar doldurmaya talip olmaktadır.
Türkiye’nin bölgesinde oyun kurucu, caydırıcı ve etkili bir konuma girmesi şarttır. Bu bakımdan Rus ve Gürcü yetkililerle yapılan temasları uygun buluyoruz. Ancak, eğer sizin dış politikanız ABD eksenli ise, bu temaslar ciddiye alınmamaktadır. ABD yörüngesinde turuncu devrimle gelen, üstelik misyoner Gürcistan yönetiminin peşine takıldığımız kadar, Abhaz, Osset ve Acar Türkleri ile gerekli temasları kursaydık; Türkiye’nin pazarlık gücü artardı. Biz, çözümsüzlüğü önlemek için milli davalarımızı bile dışladık. Milli davalarında ikili oynayanları kimse ciddiye almaz. İran Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye ziyareti isabetlidir. Türkiye ve İran bölgenin iki güçlü ülkesi olarak iyi ilişkiler içinde olmalıdırlar. Ancak, Türkiye’nin de bir resmi protokolü vardır. İran bunu yerine getirmiyor ise, sizi ciddiye almıyor, saygı duymuyor demektir. Yabancı basın,  “ABD baskısı sonucu gaz anlaşması imzalanamadı”  diyor. Bizim basın, hür olmadığından bunu yazamıyor, işi sulandırıyor. Rus tarafı Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü artık unutun diyor. Güçlendiğini kanıtlamak için petrol boru hattı üzerinde hak iddia ediyor. Siyasi çözüm olsun diye geri çekilmiyor.

Not: Aydınlar Ocağı’nın 30 Ağustos Cumartesi, Edirnekapı Şehitliği’nde saat 15.00’de düzenlediği  “Şehitleri Anma” toplantısında buluşalım.

Yazarın Diğer Yazıları