Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Millî irade

AKP’ye açılan kapatma davası sırasında en çok öne sürülen kavram millî irade kavramı idi. Yüzde 46.58 oranında oy alan bir parti nasıl kapatılabilirdi? TBMM’de 341 milletvekiline sahip, tek başına hükümeti kurabilen bir partiyi kapatmak millî iradeyi ayaklar altına almak olmaz mıydı? Hemen arkasından demokrasi kavramına geçiliyor; Türkiye’de birtakım çevrelerin, sık ifade edilen bir terimle “elit” lerin demokrasiyi hazmetmedikleri ileri sürülüyordu.
Çok kullanılan millî irade ve demokrasi kavramlarıyla Türkiye gerçeğine bir de biz göz atalım.
Bir kere millî irade, asla sayılar ve oranlarla ifade edilemez; onların çok üstünde bir anlamı ve manevi yönü vardır. Millî irade, bugün yaşayan Türklerin millî hayal ve arzularını ifade ettiği gibi, kurucu iradeyi ve bütün bir tarihin millete yüklediği misyonu da ifade eder.
Geliniz, millî iradeye yüklediğim bu soyut anlamdan hoşlanmayacak olanları rahatlatalım ve “seçmen iradesi” terimini kullanalım. Acaba Türkiye’deki sistem seçmen iradesini yansıtıyor mu? Şimdi, millî irade ve demokrasi kavramlarıyla, yüzde 46’yı dillerinden düşürmeyenlere cevap veriyorum: Türkiye’deki sistemin seçmen iradesiyle de, demokrasiyle de ilgisi yoktur.
1. AKP, yüzde 46.58 oranında oyla 341 milletvekiline, yani TBMM’nin yüzde 62’sine sahip olmuştur; seçmen iradesi, bu sayı ve oranların neresindedir?
2. Ankara’nın birinci bölgesinde 102 000, ikinci bölgesinde 98 bin 850, İstanbul’un birinci bölgesinde 111 000, ikinci ve üçüncü bölgelerinde 102 000, İzmir’in birinci bölgesinde 108 000, ikinci bölgesinde 102 400 kişiye bir milletvekili düşerken Siirt’te 39 000, Bitlis’te 34 650, Hakkâri’de 34 420, Tunceli’de 27 682 kişiye bir milletvekili düşmektedir. Buna göre Bitlis ve Hakkâri’den bir kişi; Ankara, İstanbul ve İzmir’den üç kişiye eşit olmaktadır. Yani bir Hakkârili veya bir Bitlisli; üç Ankaralıya veya üç İstanbulluya, üç İzmirliye bedeldir. Tunceli’den bağımsız seçilen DTP’li Şerafettin Halis 12 000 civarında oy almıştır. Buna göre Halis’in bir seçmeni; Ankara, İstanbul, İzmir’in  8-9 seçmenine bedeldir. “Bir çobanla aynı oyu paylaşamam” diyen Aysun Kayacı kızımızın kulakları çınlasın! Önce “elit”lerin daha çok yaşadığı büyük şehirliler olarak Hakkâri, Tunceli ve Bitlislilere eşit olalım bakalım. Ancak sekizimiz bir araya gelirsek DTP’li Şerafettin Halis’in bir seçmeni ediyoruz. İlahi Kayacı, sen bahsettiğin insanların ancak sekizde biri, en fazla üçte birisin! Demokrasi havarilerimiz bu oranlara ne diyorlar acaba?
3. Herkesin çok iyi bildiği gibi partilerin milletvekili adaylarını parti başkanları belirlemektedir. Bu demektir ki milletvekillerini seçmen değil parti başkanları seçiyor. Seçmen ise milletvekiline değil siyasi partiye oy veriyor. Birkaç siyasi parti başkanının belirlediği milletvekilleriyle (genel başkanvekili mi desek?) demokrasi olur mu? Seçmen iradesi bunun neresinde? Seçmene dayanmayan milletvekilleri de genel başkanlarının kararlarının dışına çıkamıyor. İstisnalar bir yana, şahsiyet sıfırlanıyor, eller kalkıyor, eller iniyor. Bizde de buna demokrasi diyorlar.
Bu yanlışlar düzeltilmedikçe hiç kimse millî iradeden ve demokrasiden bahsedemez. Evet, seçimler meşrudur, kanunlara uygundur; ancak seçimleri ve siyasi partileri düzenleyen kanunlar demokrasiye uygun değildir. İnsan haklarına ve insanın şahsiyetine de uygun değildir. Millî iradeye ise hiç uygun değildir. Mevcut seçim ve siyasi partiler yasalarının yürürlükte olduğu tarihten bu yana Türkiye, seçmen iradesini temsil etmeyen ve demokratik olmayan idareler tarafından yönetilmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları