Olmaz olmaz!

“Barış, hemen şimdi barış” yanlıları kımıldamaya başladılar. Bunlar 1974’ten bu yana gerçek bir barış içinde yaşamakta olduklarını görmek istemeyen takımdandırlar. Uzlaşma çağrısı yapacaklarına “barışın” öncülüğünü yapan bu kişiler yabancı elçiliklerin desteğinde gençlere telkinde bulunmaktadırlar: “İşte gördük; KKTC’yi tanıyan yok; o halde ayrı devlette, ayrı bağımsızlıkta ısrar etmenin yararı da yok. Olmayacak duaya âmin dedirtiyorlar bize. Hâlbuki barış olursa başımız göğe erecek” !
Annan Planı döneminde bu tür sözlere kananların bir kısmı kendine gelmiş durumda. “Biz de Annan Planı’na hayır demiş olsaydık, dünya da Kıbrıs’ta birlikteliğin ancak iki devletin ortaklığına dayalı bir birliktelik olacağını iyice anlamış olacaktı” diyenler çok. Buna rağmen dıştan nemalandıkları bilinen odaklar “olmayacak şeye âmin demekten vazgeçiniz; bakınız Hristofyas da barış diyor; bu fırsatı kaçırmayalım” masalına devam ediyorlar. Hristofyas da uzlaşma şartlarını, her gün biraz daha artan bir cüretle, sıralayıp duruyor. Cüretini bizde gelişmelere bakmaksızın, bir otel, eskiden Rum malıydı diye Talat’ın düğününe gelmeyecek kadar bağnaz bir Hristofyas’ın takımıyla balayı yaşayanlardan, dünyaya “Bak biz ne güzel geçiniyoruz” mesajını verenlerden alıyor.
Barıştan, uzlaşmadan yana olmak Allah’ın da istediği, Atatürk’ün de, aklı başında her insanın da yürekten katıldığı bir şeydir. Ancak var olan barışın nimetlerinden yararlanırken “iki eşit devlet arasında uzlaşma” arayacaklarına “yeniden barış” arayışı içinde olanlar kendi kendilerini aldatmaktadırlar, hele de “hemen şimdi” diyerek uçurumdan aşağıya atlarcasına. Bunun adı kendini bilmezliktir. Bunun hesabını Allah da sorar, gelecek nesiller de! İnsan göz göre göre elini ayağını bağlayacak bir tuzağa girmez, eğer aklı başındaysa.
Bizi bekleyen barış veya uzlaşma şartlarına bakmakta yarar vardır. Önce kiminle uzlaşacağız sorusunun cevabını verelim. 1963-74 arasında bize yaptıklarını inkâr eden ve her şey 1974’te başladı diyen sözde “Kıbrıs Hükümeti” ile. Bu dengesizlik 45 yılımıza mal olmuştur. Hâlâ bu konuda son sözü söylemeyecek miyiz? Uzlaşma olmadığı takdirde masadan kalktığımızda statümüzün ne olacağını da bilmemiz ve ilgili tüm taraflara kabul ettirmemiz gerekmektedir. 45 yıldır eli kanlı suçlu tarafı “meşru hükümet” addedip başımıza kakmağa çalışanlar bu kez başlayacak olan görüşmelerin son “raund” olduğunu kabul etmelidirler. Ya iki eşit egemen devlet arasında, Çek-Slovak misali bir ortaklık ya da Rum idaresinin KKTC üzerinde herhangi bir nüfuzu olmadığının tescili ve KKTC’nin tanınması. “Kıbrıs meselesi 30-40 yıl da uzasa biz meşru hükümet olarak Türklerle yeni bir ortaklık yaparak Enosis’i yasaklayan yeni bir anlaşmaya imza koymayız” diyen ve “yaptıklarımla Kıbrıs’ı Enosis’e en yakın noktaya getirdim, bundan ancak Enosis için geri adım atabilirsiniz” vasiyetiyle ün salan Makarios-Kipriyanu ikilisini, “Biz masaya taktik gereği oturuyoruz” diyen Kleridis’i, “Türkler 40 yıllık misafirimizdir” diyen Vasiliyu’yu, “1963-74 arasında tek bir Türk öldürülmedi” diyen Akritas Planı yapımcısı Papadopulos’u unutarak Rum tarafıyla masaya oturamazsınız. 45 yılda Kıbrıs meselesinin görüşülmedik yönü kalmamıştır. Rum, kendi kendini Kıbrıs’ın gerçek sahibi olarak görmektedir. Ona göre bu “Yunan adası” Türk işgalindedir. İşgal kalksın mesele kalmayacaktır. Ortaklığa gerek yoktur. Kıbrıs halkı “tek’tir, birdir, ayrılığı devam ettiren işgal kuvvetleridir vs. Bunlara ayni telden cevap verilmeli, KKTC’nin varlığında sonuna kadar ısrar edilmeli, 45 yıldır bu konuda kör ve sağır oyunu oynayanların gözleri ve kulakları açılmalı, Kıbrıs’ın gerçekleriyle karşı karşıya bırakılmalıdırlar. ” Gerçek “, Rum-Yunan ikilisinin yüzyıldan fazladır bu Türk adasını, Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili Kıbrıs’ı Yunan yapma girişimidir. Bunun karşısında efsanevi milli bir direniştir, Türk olarak yaşamak ve bu adayı Türkiye’ye dönük bir Yunan hançeri haline getirmemek için yapılmış olan fedakârlıklardır. Uzlaşma Çek-Slovak misali iki devlet arasında Türk-Yunan garantisine dayalı yeni bir ortaklık olabilir, Hristofyas’ın uzlaşma vizyonuyla hiçbir yere varılamaz. ” Olmaz olmaz “ demeyiniz, ” olmaz “ olmaz. Yeter ki sen hakkına sahip çıkmasını bilmiş olasın!

Yazarın Diğer Yazıları