Çiçeği burnunda 'elçi'

Kafkaslar’da arabuluculuğa soyunan Erdoğan’a rakip çıktı
Çiçeği burnunda ‘elçi’

Radikal Yazarı Murat Yetkin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sargisyan ile görüşünce “misyonu ne”  diye sormuştuk. Sağolsun şeffaf tavrı ile kafamızdaki soru işaretlerini yok etti. Dün Cumhurbaşkanı Gül ile görüştüğünü ve Sargisyan’ın mesajlarını ilettiğini görünce anladık; Yetkin’e gazetecilik dar gelmeye başladı! O artık Ermenistan’ın ’fahri konsolosu’! İki ülke diplomatik ilişkiyi kesmiş ne gam. Yetkin, resmi olmayan diplomasi atağını başlattı baksanıza...
Çiçeği burnunda barış elçimiz önceki gün Sarkisyan’la görüştüğünde aslında şu cevapları almıştı:
Karabağ’da ’işgalci’ konumunda olduklarını, Türkiye’ye karşı ’sınır tanımaz’ olduklarını kabul etmez bir pişkinlikle;
 “Ermenistan BM anlaşması başta, pek çok uluslararası anlaşmanın tarafıdır ve yükümlülüklerine saygılıdır.”
Anadolu’nun bir kısmını ’Doğu Ermenistan’ saydıkları iddialarına karşı;
 “Bu ifadeyi unutmak ve silmekte ısrar, Sparta’nın, Rus İmparatorluğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu’nun, tarihte kalmış daha pek çok coğrafi deyimin mevcudiyetini reddetmeye benziyor. Rusya’nın, Çin’le, Japonya ile sınır konuları var, ama diplomatik ilişkiye engel olmuyor.”
Sözde soykırım iddiaları hakkında;
 “Dünya üzerinde soykırım olmadığına inanan bir tek Ermeni bulamazsınız.”
Türkiye’nin meseleyi ’tarihçilere bırakalım’ önerisi üzerine;
 “Devletler arasındaki sorunların çözümü için devletlerin dışında bir komisyon kurulduğunu hatırlamıyorum...”
 “Soykırım diye bir şey yok... Türkiye’nin sınırlarını tanıyoruz... Tarihi belgeler ve bilimsel gerçeklere güvenmek lazım” diyemeyen, her cümlesini ’diplomatik ilişki’ yani AB ve ABD güdümlü hükümetlerarası ’pazarlık’a getiren Sargisyan’dan Gül’e hangi mesaj götürüldü dersiniz?
 “Benim amacım Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesiydi.  Bizler komşuyuz ve komşu olmaya devam edeceğiz. Sanıyorum, her iki halk için de normal ilişkilerin içinde olmak daha faydalıdır.”
Gül bu mesajı mutlulukla kabul etti ve ekledi: 
 “Bölge hepimizin bölgesi. Hepimiz bu toprakların çocuklarıyız. Tarihte Türkler ve Ermeniler bu topraklarda beraber yaşadı. Acı ve tatlı hatırlar var”
Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirme arabulucusu Yetkin’in Gül’den alıp alabildiği de bu oldu zaten. Arabulucu, Türk Cumhurbaşkanı’nın bundan sonraki adımını öğrenmeye çalıştı ama nafile::
- Maça gidecek misiniz?
- Değerlendirmelerimizin gelişmeleri bütün boyutlarıyla ele alarak devam ettiğini söyleyebilirim!..
- Sınırın açılması yönünde gelişme beklenebilir mi?
- Barışa, istikrara çok önem veriyoruz!..
- Sorunların çözümü önündeki engel nedir?
- Gelişmeleri yakından takip ediyoruz!..
Sahi Gül, medyanın cumhurbaşkanlığında 1 yılını doldurması şerefine düzdüğü methiyelere bakılırsa  “açık, samimi, kendine güvenli”ydi değil mi?

+++++

Düşen son kaleydi
“Bankacılıkta ulusal direnç anlayışının” yıkılışını hangi dönüm noktasında “gerçekleşti”?
Oyakbank’ın satışı olabilir mi?
Askerin bankasının, “mayın üretenlere ortak” olduğu iddia edilen gruba satılması, psikolojik harekatın “tepe” noktasıydı...
Bu satış sonrası “ulusal ekonomik modele dair” tezler terk edilmeye başlandı... “Amaç” hasıl oldu...
Bankacılık sektöründe yabancı sermaye payı yüzde 50’nin üzerinde. Önümüzdeki süreçte, hiç banka satılmasa dahi sektörel büyüme içinde yabancı bankaların payları daha da artacak...
Satışa çıkarılan bankaların (Ziraat Bankası’nın tamamının, Halkbank ve Vakıfbank’ın yüzde 51’i) yabancıların eline geçmesi halinde, sektördeki yabancı sermaye oranı yüzde 80’in üzerine, kontrol yüzde 90’lar üzerine çıkacak.
“Merkez Avrupa” ülkelerinden Almanya’da yüzde 5, İtalya’da 8, İspanya’da 10, Hollanda’da 11, Danimarka’da 17, Avusturya, Fransa ve Yunanistan’da 19. Daha net bir ifade ile bu oranlar yüzde 1-2’lik marjlarda değişse dahi, “emperyal”, hiçbir Avrupa ülkesinde “yabancı sermaye rasyosu” yüzde 20’nin üzerinde değil.
Payının yüksek olduğu ülkeler, IMF’nin konrol ettiği ülkeler; Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Meksika, Macaristan, Polonya, Arjantin, Peru, Şili.
Aklınıza şu soru gelebilir: Ne olabilir ki yabancı payı artsa kime ne zararı var?
Türk bankalarına 20-25 milyar dolar yatıran yabancı sermaye, Türk halkının trilyon dolarlık aktifini kontrol eder hale geldi. Yabancıların, ülkeyi siyasi-ekonomik krizler öncesi ve sırasında ani terk etme riski, finansal aracılık hizmetlerinde şok düşüşlere yol açarken, artan rekabet, yerlileri aşırı riskli alanlara itiyor.
Artan yabancı rekabet ile yerliler sektör dışına itilirken, Türk bankacılık sistemi tam bir “oligopol”e dönüşecek. Yabancılar “en iyilere” odaklanarak, “kredi riski” yüksek olan küçük ve orta ölçeklileri göz ardı edecek.
AB genelinde banka satışlarında “görünürde olmayan bir politika” izleniyor ve ulusal çıkarlar mutlaka korunuyor. Eğer amacımız AB ülkesi olmaksa hem de “merkez AB’nin” bir parçası olmaksa lütfen onlar kadar sektörümüze sahip çıkalım. Finansal dinamikler tamamen el değiştirse de “kendisi” olmaya devam edebilecek bir yapıyı kimse hayal etmesin!
***
Coşkun Ulusoy, 6 yazara 30 trilyonluk tazminat davası açtı. 300 milyardan fazla harç ve masrafı “şehitlerin aidatlarından” OYAK’a ödetti. Davaları kaybetti. Şimdi bu paranın hesabını şehit aileleri “merak ediyor”. Haydi Ulusoy, basına sansür uygulamak uğruna “harcadığın” paranın hesabını, “şehit binbaşımın kızına” ver! Zira onun senin gibi canı sıkılınca gidip oturacağı evleri yok Amerika’da!
Yiğit Bulut/Vatan

+++++

Pandora’nın kutusu
Büyük Ödül

“Erivan’da millilerimizin oyunu kazanmaları sürpriz olmaz. Ama orada daha önemli bir ödül duruyor, Ermenistan halkının gönlü duruyor” demiş Amberin Zaman.
Ey Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, sana “katil” diyen, ’işgalci’, ASALA’nın  beşiğinde sevilmek için ayaklarına git! Ekonomileri altüst olmasın; sınır kapını aç, ticareti serbest bırak! Büyük “ödül”den olmamak için “özür dileriz soykırım yaptık”, “buyrun bize fazla geliyor topraklarımızın birazını size verelim” de diyelim... Olur mu Amberin? Pandora’nın kutusuna bir havuç koymuşsun. İştahla açacağız, ortalık toz duman olacak...  Bize “sazan” muamelesi yapmayı bırak, ’gönlümüzü kazanamazsın, büyük ödül’den olursun sonra!

+++++

GÜNÜN SÖZÜ

Çankaya Belediye Başkanı adaylığına hazırlanan Osman
Gökçek’e dizi teklifi gelmiş...
Kabul etsin! Siyasi yolculuğu öncesi oyunculuk tecrübesi kazanır!

+++++

Tek soruda
 ‘Pişti’ yandaşlığı
Yandaş medya sınıfının ’en çalışkan’ iki öğrencisi Yenişafak ve Star, Ferda Paksüt’ün savcılıkta verdiği ifadeyi anlatan haberlerinde ’pişti’oldular. İki gazetede aynı manşetle çıktı:
100 soruda Ergenekon / Ferda!
’İktidar bülten’ini andıran gazetelerin yayın yönetmenleri, gazetecilik mesleği adına biraz olsun utanç duymuş mudurlar? Yüzleri kızarmış mıdır?
Yoksa masanın bir yanına kendi gazetelerini, diğer yanına ’manşetdaş’ları olan gazeteyi koyup, ”işte ortak akıl“ veya ”aklın yolu bir“ diye böbürlenmiş midirler?
Olağan koşullarda, okyanustaki kum tanesi gibi olsa da ’partili olmayan okurlar’ı olabileceği ihtimalini hesaplayıp, onlara karşı mahçubiyet duymaları gerekir elbette. Ancak kaymağını yedikleri ”olağanüstü hal idaresi“nde ’AR’lı olmak değil ’AK’lı olmak önemli.
Aynı mutfaktan servis edilenleri, ’aman sahibimin sesinde çatlak olmasın’ özeni ile sunanların kaçınılmaz sonu budur!
Efendim?..
Birşey mi dediniz?
”Alan razı satan razı“ öyle mi?
O zaman bu da ”sadakat ticareti“.
Mustafa Karaalioğlu veya Fehmi Koru bizi aydınlatır mı acaba; bir manşet kaça veya neye patlıyor yandaş piyasada?

+++++

Düşenin elinden tutmayı değil
sırtından ezip geçmeyi biliyor
Amerikan sahil koruma gemisi Dallas, Batum Limanı’na demir atmış, bazı Gürcüler, ABD’li askerleri karşılamak için ellerinde ABD ve Gürcistan bayraklarıyla sahile koşmuş...
Şimdi fotoğraftaki ABD’li askerin eline bakın!
Eller ve gözler gerçeği anlatır. İkisi de yalan söylemez...
Düne kadar birbirini düşman bilen, şimdi sözüm ona ”dayanışma“ya girenlerin elleri bunlar...
Bakın ve karar verin:
Karadeniz’in kuzey doğusunda başlayıp bütün dünyaya yayılan soğuk savaş, ABD’nin Gürcistan’a uzattığı bu ”el“ ile aşılabilir mi?
Mustafa Mutlu /Vatan

+++++

Takiye demokrasisi
Çok demokrat kimi yazar ve çevreler generallerin konuşmasını demokrasiye darbe olarak niteledi. Sonunda Anayasa Mahkemesi karar verdi... İktidar partisi anti laik eylemlerin odağı olarak hüküm giydi...
Şimdi görevi devralan komutanlar yine laiklik ve cumhuriyet vurgusu yapıyor...
Çok demokrat yazarlar yine askerleri demokrasiye müdahale etmekle suçluyo r.
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra ortaya çıkan tablo açık... ...
Demokrasinin temsilcisi olması gereken iktidar partisi, demokrasiyi tehdit ettiği öne sürülen generallere göre daha büyük tehlike oluşturuyor...
Askerlerin ülke yönetimine ilişkin konulara karışması kabul edilemez.. Ancak askerler güvenlikle ilgili konularda öneri yapabilir bunları halkla paylaşabilirler...
Özetle;
Askerlerin ve tüm güçlerin yerli yerlerine oturması için tek koşul var;
İktidarın demokrasiyi takiyesiz uygulaması...
Çağdaş demokrasinin önkoşulu budur...
Melih Aşık/ Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları