Sabırla okuyun lütfen..

'Ne anlatıyor bu?' demeyin, sabırla okuyun lütfen..

Yıl 2005'ti.. O zamanlar Ciner Grubu'nun olan atv'nin Ankara Temsilcisi'ydim..

Haziran ayında, Genel Yayın Yönetmenim Yılmaz Özdil ile incir çekirdeğini doldurmayacak bir gerginlik yüzünden görevimden ayrıldım..

Çok geçmedi, Eylül ayında aynı gruptan iş teklifi aldım.. Ciner Ilıcak'lara ait Tercüman Gazetesi'ni satın aldı.. Gazetenin adı değişecekti ve Bugün Gazetesi olacaktı.. Ben de haftanın 6 günü köşe yazacaktım.. Protokol davetlere katılabilmek için de 'Temsilci Yardımcısı' sıfatı verildi.. Bugün Vatan Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi olan Murat Çelik ile birlikte çalışmaya başladık..

Gazetenin başında Beşir Atalay'a 'Hocam' diyen Selahattin Sadıkoğlu vardı.. Ve Ankara Büro'da da sağlam bir ekip..

Ciner Grubu henüz, rahmetli hocam Ufuk Güldemir'in 'Gücü Özgürlüğünde' sloganına uygun bir yayıncılığa müsaitti..

Eylül başında gazete 'Bugün' adıyla yayına başladı.. Ard arda bomba manşetler atılıyordu.. Başında yandaş bir akıl olsa da 'Gazeteciliğe' pek direnemiyordu..

Sonradan uzun süre 'Yandaş yayıncılığın' dibine vuran bir arkadaşın getirdiği haber, o sabah toplantının bombasıydı..

İddiaya göre Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 2005'in Haziran ayında 'ilginç mi ilginç' bir yolculuğa çıkmıştı.. Henüz uçak saltanatı başlamadığı için DHMİ'ne ait bir uçak, Ankara-Antalya-Ankara rotası bildirerek havalanmıştı.. Yani Ankara'dan Antalya'ya gidecek (Adana da olabilir) ertesi gün de Ankara'ya geri dönecekti.. Yolcusu Ulaştırma Bakanı'ydı..

Yurt dışında ne işi var ki?

Ancak gelen bilgiye göre, "Yurt içi uçuş rotasıyla" Ankara'dan kalkan uçak, ertesi gün "Yurt dışından" Türk hava sahasına girdi..

"Nasıl yani?" deyin tabi.. Biz de öyle dedik..

"Ankara'dan, Antalya (ya da Adana'ya) gidip döneceği bildirilerek kalkan uçağın yurt dışında ne işi var?" diye merak ettik..

Haziran ayının sonlarına doğru gerçekleşen bu uçuşta, Hava Kuvvetleri radar kayıtlarına göre o uçak ertesi gün Lübnan'dan kalkmış, Ankara'ya dönüyordu..

Lübnan???

**

Cumhuriyet tarihinin en facia özelleştirmesine, Türk Telekom özelleştirmesine bir hafta, bilemedin 10 gün var.. Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulaştırma Bakanı, Lübnan'a gidip dönüyor..

Bakan Lübnan'da turistik bir faaliyette bulunmadıysa, insanın aklına doğal olarak Telekom ihalesine gireceği bilinen 'Hariri' ailesi geliyor..

İlginç değil mi?

Aslında olabilir bir şey.. Bakan gidebilir.. Ön inceleme yapabilir.. Bunun için oraya gitmesine gerek olmasa da, de ki ihtiyaç duydu..

Olabilir de, uçağın bildirilen rotası ile uçuş rotasının farklı olması garip..

Ankara'dan aşağı inip döneceğim diye rota bildirip, Lübnan'da çıkmak da neyin nesi?

Kimin, nasıl bir mesajı gitti acaba Hariri ailesine?

İhaleden önce bir pazarlık mı oldu?

Pazarlık dediğim, kamu yararına falan değil.. Zaten bugün geldiğimiz nokta da zerre kamu yararı düşünülmediğini gösteriyor.

Galataport'tan sonra Telekom

Temsilcimiz bir seyahatteydi.. Muhabirimizin getirdiği haberi toparlayıp, İstanbul'un ayak diremesine rağmen ısrarcı olan bendim..

Ertesi gün gazetenin manşetinde bu uçuşa dair sorular vardı.. Bir hafta önce benim GALATAPORT İHALESİ yazımı manşet yapan gazetenin, o günkü manşeti de ortalığı karıştırdı tabi..

Galataport ihalesi ile ilgili olarak da Erkan Mumcu'nun 'Bardağı taşıran damlaydı' sözleri manşet olmuştu..

Dikkat buyrun hep ihale hep ihale..

Şimdilerde 'Zafer' gibi duyurulan o ihaleler.. Ah o ihaleler.. Ve vah ki gazetecilik..

Sonuç ne oldu?

Ulaştırma Bakanı'nın, farklı bir rota bildirerek yaptığı uçuştan, Lübnan ziyaretinden kısa süre sonra Türk Telekom, Lübnan'lı Hariri ailesinin oldu..

Sonra ne oldu?

Sonrası malumunuz.. Adam beş kuruş ödemedi.. Türk bankalarından kredi kullandı.. Telekom'un mallarını satıp cukkaladı.. Sonuçta pııırrrr.. Ne güzel İstanbul..

Tabi ahalimiz uçup giden, cukkalanan parayı 'Marslıların' parası sandığı için ortada sorun görmüyor..

İddia ediyorum, medeni bir ülkede, bırakın özelleştirmedeki saçmalıkları, o uçuş bile istifa nedeni olurdu.. Övündüğümüz medeniyetimiz o kadar yerlerde yani..

Bedeli ödenmiş habercilik!

Bu haberden kısa süre sonra gazete el değiştirdi.. Ak Parti ve Erdoğan'ın yol arkadaşı 'Fetullah Gülen Cemaati'nin bir zengini gazeteyi satın aldı.. O günlerde Gülen hasretle Türkiye'ye beklendiğinden fetö-metö denmiyor, Gülen cemaati deniyordu..

Bu abi gazeteyi satın aldıktan birkaç gün sonra Ankara Büro'ya işten çıkarılacaklar listesi gönderildi.. Kapalı bir zarftaydı..

Ankara Temsilcisi Murat Çelik yakın arkadaşım.. Dedi ki;

-Ben bu işleri sevmiyorum.. Sen bak ve tebliğ et..

Ben de sevmiyordum ama patron oydu.. "Adaş bu adamlar önce beni gönderir" dediğimi hatırlıyorum..

Nitekim zarfı açtım.. Kağıtta tek isim yazıyordu;

-Murat İde :)

Yani 29 yıllık meslek hayatımda, işten çıkarıldığımı kendi kendime tebliğ ettiğim bile oldu..

Kendi kendime tebliğ edip, kendi kendime tebellüğ ettim..

**

Galataport haberi ve Lübnan uçuşu iktidarın yol arkadaşını çok rahatsız etmişti.. Hemen gereği yapıldı..

Zaten F tipinin benim ipimi çekmek için habere-mabere ihtiyacı yoktu..

Her şartta kapının önüne konulacaklardandım, kondum..

Peki bu kadar önemli bir haberle ilgili yazarken, neden önünüze o günkü manşetin fotoğrafını koyamıyorum?

Çünkü o gazeteye daha sonra 'Terör örgütü yayın organı' gerekçesiyle el kondu ve yönetimi kayyuma devredildi.. Kayyum görev yaptığı süre boyunca ilk iş, internet dahil, tüm arşivini haritadan sildi.

Hidayet bey mutlu musunuz?

Takip edenler bilir;

Geçen haftadan beri benim için "Kapının önüne kondu" ve "Yazarsam ağır gelir" diyen MHP Genel Sekreteri Hidayet Vahapoğlu'nun, ısrarla, neyse o diyeceği yazmasını istiyorum.. Tık yok..

**

Bu yazı ve konusu vesilesiyle bir kez daha hatırlatayım;

Hidayet bey, ben böyle kovuluyorum.. Gurur duyuyorum demem bundan.. Ama siz şu sorulara cevap verebilir misiniz?

-O gün, o seyahati gerçekleştirip, milletin milyarlarca lirasını iç ettirenlerle ittifakta mutlu musunuz?

-O gün, o gazeteyi fetö'nün zenginine sattırıp medya hakimiyetinin önünü açanlarla bir arada olmaktan mutlu musunuz?

-O gün, inandığını, yani gazeteciliği yapıp, o bezirgan saltanatına 'Hayır' dediğinde fetö'nün kovduğu gazeteci için, yine inandığını yapıp 'Hayır' dediğinde 'Kapının önüne koyduk' diyebilirken, mutlu musunuz?

Demem o ki, Türkiye'deki rezaletler, bilinen tarihlerden önce başlıyor aslında.. Önemli olan görebilmek..

Türk Milleti'ne milyarlarca dolara mal olan Türk Telekom rezaleti de, aslında ihaleden önce başladı..

Millete bedel ödetenler el üstünde.. Milleti için bedel ödeyenler hala çırpınıyor..

Hidayet bey, siz çırpınmaktan vazgeçip, bezirgan saltanatına methiyeler dizmekten mutlu musunuz?

**

Yazıya bak;

Nerdeeeeeeeen, nereye?

Yazarın Diğer Yazıları