Aman konforunuz bozulmasın!..

Fransızca'dan dilimize girmiştir; konfor. "Günlük hayatı kolaylaştıran maddi rahatlık" anlamına gelir. Bu sihirli sözcüğü kullanmayı pek severiz. Yalan yanlış yerde de olsa... Eve oturma grubu almaya gittiğimiz mobilyacı da koltuğu beğenmişsek, şöyle geniş geniş  oturur "Ohh!. Pek de konforluymuş be..." deriz. Öve öve bitiremediğimiz arabamızı "üstelik süper konforlu" diye satmaya kalkarız..

Bu "konfor" anlayışı son 16 yılda sadece günlük hayatımıza değil geniş ölçekli toplum yaşantımızda da tam egemen oldu. Karşılıksız basılan para misali!.. İliklerimize kadar... Kısa ve pek de dinlenmeye fırsat bulamadığım  bayram tatilinden sonra dönüşte  kaleme alacağım ilk yazı olarak planlıyordum. "Konforların Milleti"ni yazacaktım. Olmadı. Araya sıcak haberler girdi. Nasip bugüneymiş...

Bayram tatilinde, doğup büyüdüğüm çok sevdiğim Karadeniz Ereğli'ye gittik, aynı zamanda hanım köye... Kayınvalidemin evine. Tam pansiyon ve bedava tatil için. Üç öğün yemeğe, konaklamaya para vermedik. Bol bol dua ettik Fatma hatuna.. Karadeniz Ereğli'nin ilçe merkezinde dünya harikası bir sahil yolu vardır. Kafeler, lokantalar, çay bahçeleri... Asırlık çınarların altında çay içmenin müthiş keyfini sizlere anlatamam. Ereğli'yi 10 kilometre çıkarsanız tertemiz sularda kulaç atar, sahil kenarında mangal yakarsınız. Ama bu sefer memleketimde geçen yıllarda aldığım o müthiş hazzı alamadım. Serinlemek için Ereğli'den 10 kilometre çıktık. Sağlı sollu yolda aracımızı zor park ettik. Akşamları sahilde yürüyemedik kalabalıktan. Asırlık çınarların altında sadece bir akşam çay içme fırsatı bulabildik. O da oğlumun müthiş son 100 metre deparı ile  rakiplerimizden kaptığı  masa ve 6 sandalye sayesinde. Tatil boyunca sahilde, kafelerde, çay bahçelerinde, lokantalarda yer bulmak imkansızdı. Meşhur Ereğli pidesi yapan yerlerde sıraya girip önce boşalacak masa sonra da servis beklemek zorundaydınız... Zorunlu balkon keyifleri yaptık. Bayramın son günü (Cuma) İstanbul'a doğru yola çıktık. "Allah'tan son dönüş günleri değil. Trafiğe kalmayız" diyerek. Ereğli-İstanbul arası 3 buçuk saat. Ara sıra otobandan çıkıp ara yolları kullanmamıza rağmen 7 buçuk saatte İstanbul'a varabildik. Mola yerleri tıklım tıklımdı.. Benzin istasyonları önünde kilometrelerce araç kuyrukları vardı. Bayram boyunca telefonla görüştüğüm ve yurdumun dört bir yanında tatil beldelerine dağılmış arkadaşlarımdan hep aynı şeyleri işittim, "Abi iyi ki memleketine gitmişsin. Buralarda iğne atsan yere düşmüyor. Pahallılık almış başına gidiyor. Nereye girsen kazık atıyorlar. Tatil mi yapıyoruz, işkence mi çekiyoruz belli değil." Doların 7 liraya kadar yükseldiği büyük ekonomik kriz haftasının arkasından oldu tüm bunlar!.. Halkımız her zamanki gibi doğru tercihini(!) yapmış konforundan bir  gram bile vazgeçmemişti. Mazotun, benzinin litre fiyatı...  Dolar üzerinden alınan konaklama ücretleri, lokanta adisyonlarına yansıyan bol sıfırlı rakamlar kimseyi korkutamamıştı.  Ekonomik krizde neymiş?..Kim yıkabilir bizi!..Çünkü her birimizin cebinde rengarenk aslanlar gibi duran kredi kartlarımız vardı!..

***

YENİÇAĞ'ın internet sitesinde haberi  dün okudum. Başlığı, "Bayramda Servet Harcadık" idi..  Ağustos dönemine denk gelen Kurban Bayramı ve arife gününde kartlarla 6,1 milyar liralık ödeme yapmışız. Bu rakam, geçen yıl Kurban Bayramı'nda yapılan 4,9 milyar liralık kartlı ödeme tutarına kıyasla yüzde 23 artışa işaret  ediyormuş.

Sektörel bazda incelendiğinde, toplam ödemelerin yüzde 47'sine denk gelen 2,9 milyar liralık bölüm, market, akaryakıt istasyonları ve giyim sektöründe gerçekleşmiş.

Toplam kartlı ödemelerin yüzde 20'sini market, yüzde 17'sini akaryakıt istasyonları, yüzde 10'unu ise giyim sektörü oluşturmuş. Toplam kartlı ödemeler içinde yemek yüzde 8, konaklama ise yüzde 5 pay alarak en fazla harcama yapılan sektörler arasında yer almış.

20-24 Ağustos döneminde, markette 1 milyar 245 milyon liralık, akaryakıt istasyonlarında 1 milyar 31 milyon liralık, giyimde 585 milyon liralık, yemekte 479 milyon liralık ve konaklamada 286 milyon liralık kartlı harcama yapılmış.

"Borç yiyen kesesinden yer." Öyle değil mi?.. Büyüklerimiz öyle dememiş mi?.. Yok o öyle değilmiş. Ne yazık ki büyükler yanılmış!.. Borç yiyen kredi kartından yiyormuş. Ee, eninde sonunda bu kart borçlarını bankalara ödemek zorunda değil miyiz?.. Ne münasebet efendim!.. Kartlar patlarsa patlasın. Namuslu vatandaşların sırtına bir şekilde yüklenir nasıl olsa bu külfet. Bankalar mı batacak!.. Yeter ki milletin yaşadığı yalancı konfor bozulmasın. Evi borçlandır, arabayı borçlandır, tatili borçlandır, çoluğun çocuğun okul masraflarını, kıçımıza giydiğimiz donu borçlandır bankaya... Amaa, milletin konfor hissine asla ve kata halel gelmesin!.. Düzen devam etsin...

İçmeye ayranımız olmadığı halde tahtırevanla gittiğimiz bu yolda pek de konformcu olduk!..Dünya yıkılsa konfordan vazgeçmiyoruz. Günlük yaşıyoruz yarınları düşünmeden. Damarlarımıza zerk edilen bu konforcu anlayış yüzünden geleceğe bırakacağımız ahlaksız nesilleri hesap etmeden. Bankalara ipotek ettiğimiz çocuklarımızın bir gün mezarımıza  tahtırevansız gelip pisleyeceklerini aklımıza getirmeden...

Yalancı konforun bedelini çok ağır ödeyeceğiz. İleride mezarımın başına bir iş gelmesin diye bu yazıyı çocuklarıma miras bırakıyorum!..

Yazarın Diğer Yazıları