Balığı kavağa çıkaran radyocu: Eşref Şefik...



Eşref Şefik, çeşitli gazetelerde fıkra yazar ama, radyo başında iken bilhassa yağlı güreş ve milli takımın güreş müsabakaları gibi, o dönemlerde çok büyük ilgi gören boks müsabakalarını anlatırdı. Zaman zaman gösteriyi anlatmaya bir kenara bırakıp, “Hele bir sütümü içeyim” dediğinde,  radyo başında kendini heyecana kaptırmış olanların tepkisi ve başlayan kahkahalar program boyunca devam ederdi.
Yunanlıların adeta taptıkları, rakibini iki koluyla kavrayıp başının üzerinde üç-dört kez döndürdükten sonra -ki bunun adı Tayyare Oyunu idi- mindere fırlatıp üstüne çullanıp tuş yapmakla ün kazanmış  Cihan Şampiyonu olarak tanınan Cim Londos bizim Mersinli Ahmet ile güreşmek üzere İstanbul’a gelmişti. İki güreşçi Taksim Stadı ortasına kurulan ringli minderde karşı karşıya geldiğinde, stadın her tarafını  bizimkiler, Rum ve Yunanistan, hatta Amerika’dan bu müsabaka için gelmiş Yunanlılar ile ayrıca güreş meraklıları kaplanmıştı.
Bizim Mersinli Ahmet de sırım gibiydi... Ve güreşin 18. dakikasında, Cim Londos’un yapması beklenen Tayyare Oyunu’nu, Mersinli Ahmet yapmış, Cim Londos havada çırpınırken kendini sırtüstü mindere yapışmış olarak bulmuştu. Bu tarihi güreşi Eşref Şefik radyodan şöyle anlatmıştı:
“-Cihan pehlivanı havada uçuyor... Bir iki üç derken, kafasını sırf bu müsabaka için ustura ile kazıtmış, üçgen vücutlu Mersinli, Yunanlıya öylesine Tayyare oyunu yaparak mindere çarptı ki, Cim Londos kendisini Tayyare sandı, inecek meydan bulamayınca sırtüstü yattı... Yerden yıldızları saymaya başladı... Sonra da Mersinli Ahmet, kolundan bir kavrayıp ayağa kaldırdığında, hakemin yanında olduğunu fark etmeyen Cihan Şampiyonu Yunanlı, Mersinli’nin dazlak kafasından öperek hakemin yerine Mersinli Ahmet’in elini havaya kaldırarak rakibini tebrik etti..”
Bir de gene Taksim Stadı ortasına kurulan Ringde, İtalyanların ünlü şampiyonu Bardinelli ile Fenerbahçe’nin Horoz siklet Türkiye Şampiyonu Arap Apti’nin boks müsabakasını Eşref Şefik’ten dinleyelim;
 “-İtalyan kavi ama bizim Arap ta kaskavi... Fena yumruklaşıyorlar, Apti fena vurdu, İtalyan iplere sarıldı bırakmıyor... Apti yumruklamak istiyor, hakem bırakmıyor.. Seyirciler de sağ, sol diye feryat ediyor. Nihayet bizim Aptinelli, Bardinelli’yi ringin ortasında nakavt ediyor. Aferin bizim Aptinelli, rakibi Bardinelli’nin hoşafının yağını çıkardın.” Ertesi günü ünlü atlet ve Galatasaray’ın Baş Kaptanı Spor Yazarı Ömer Besim Koşalay’ın yazısını okuyalım;
 “-Eşref Şefik en sonunda bizim Milli Boksörümüz Apti’yi İtalyanlaştırdı, rakibi Bardinelli’yi kolayca telâfuz edince, Apti’yi de müsabaka boyunca Aptinelli diye Radyoda anlattı...”
Eşref Şefik’in, kendisine gelen bir soruyu Radyoda şöyle cevaplandırmıştı:
 “-Bir dinleyicimiz mektup yazmış soruyor, Balık kavağa çıkar mı?. Çıkan da var ve hatta ağaç dallarından sarkan da. Afrika’nın denize kıyısı olan bir ülkesinde, Meddücezir öyle kuvvetli olurmuş ki, deniz yükselince, kıyıdaki ağaçların büyük yaprakları üzerinde balıklar otururmuş.!”
Eşref Şefik’i,  4 Ağustos 1978 yılında kaybetmiştik, ruhu şad olsun.



Sarı kırmızı kravatı sayesinde
gazeteci olmasının yolu açıldı

1917 Bosna doğumlu Mithat Perin, Yüksek Ticaret Okulunu bitirince, gazeteciliğe heveslenir. Yıl 1938’in 18 Haziranıdır. Okulun 200 metre ilerisindeki Son Posta Gazetesi’ne gidip kapıcıya, “Ben Yüksek Okulu bitirdim, gazeteci olmak istiyorum!.” der. Kapıcı delikanlıyı kolundan tuttuğu gibi doğru gazetenin sahip ve Ser Muharriri Selim Ragıp Emeç’in odasına götürür; ismini bile bilmediği genci “Bu okulu bitirmiş, gazeteci olmak istiyormuş!.” diye takdim eder. Üzerinde lâcivert takım elbise ve pahalı bir gömlek, şık koyu bir kravat ile desenini süsleyen hafif kırmızı tonla karışık sarı renge gözü ilişen Selim Ragıp Emeç’in daha adını bile sormadığı dalgalı saçlı gence; “-Sen Galatasaraylı mısın?.” sorusunu yönelttir. Bu suale, yüzü kızmış sesi hafiften çıkan mahçup ifadeli gençten, “-Evet!..” karşılığı gelir..
Önündeki zile basan gazete sahibi, kapının tıklanmasıyla içeri giren zayıf beye şöyle seslenir:
 “-İşte senin gibi Galatasaraylı yeni bir muhabir... Al da tepe tepe kullan!...”
Mithat Perin, bu olayı anılarında yazar ve “Gazetecilik hayatıma, kravatımdaki ince bir çizgi halindeki Sarı-Kırmızı sayesinde başladım. Benim elimi sıkan kendisini, Tahrir Müdürü Nusret Sefa Coşkun olarak takdim etti, yan odaya götürerek, hepsi de benden büyük yaştakilere tanıştırdı ve ben o gün gazeteci olduğumu anladım...” diye ekler.
Mithat Perin kısa sürede kendisini kanıtlar. 5 gün sonra; batan bir sandalın içinde boğulanlar haberinde, kendi imzasını da görünce büsbütün mutlu olur. O gazeteyi, eşi Perizat Perin, kitaplığın mutena yerinde saklar ve daha küçüklüklerinde sonradan merhume olan kızı Azade ve oğlu Selçuk Perin’e de defalarca gösterip, yüksek sesle babalarının isimlerini heceletir...
Mithat Perin, Son Posta Gazetesinden sonra Vatan, Tasfiri Efkâr, Demokrat İzmir ve Hürriyet Gazetelerinde de çalıştı, İstanbul Ekspres Gazetesini abisi Cevdet Perin ile çıkardı, Demokrat Parti’den İstanbul Milletvekili de oldu.1 Ocak 2001 sabahı 84 yaşında vefat eden Mithat Perin, Sabah Gazetesindeki son röportajında, sorumlusu olmakla suçlandığı 6-7 Eylül olaylarının perde arkasına açıklık getirip “Kabak benim başıma patladı!..” diye yakınmıştı.

Yazarın Diğer Yazıları