Taksim, Erdoğan’ı nasıl yener? -1-

Başbakan Erdoğan’ın Taksim Gezi Parkı’ndan başlayıp, Ankara ve İstanbul’a sıçrayan gençlik muhalefetinin kolaylıkla kabul edilebilecek taleplerini kabul etmeyerek olayları uluslararası medyanın ana gündem maddesi haline getirecek ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin uyarısına uzanacak kadar geliştirmesi, 2014 seçim stratejisinin belkemiğini oluşturmaktadır. Bu strateji AKP tarafından daha önce Anayasa referandumu sırasında uygulanmış ve AKP % 42 civarında başladığı anayasaya destek oranını % 58’e kadar taşımıştır. Bu stratejinin özünde keskin toplumsal ayrışma üreterek, bloklaştırma ve saflaştırma vardır. Erdoğan’ın %50-%50 vurgusu, bu stratejinin sahaya yansımasıdır. Kendi %50’si olarak gördüğü grubu konsolide ederek, diğer %50 ile arasına baraj örmektir. Bazı çevreler, Başbakan Erdoğan’ın kibir ile hareket ettiğini, ne yaptığını bilmediğini ileri sürmektedirler. Oysa Erdoğan çok başarılı bir siyasi taktisyendir ve politikaya duygularını karıştırmaz. Başbakan Erdoğan başarı dışında hemen hemen hiçbir ölçü tanımadan sonuca odaklı bir siyaseti etkileyici bir şekilde sürdürmektedir.
Türkiye 2014 seçimlerine ilerlerken, AKP’nin önünde oyunu kemiren üç temel sorun bulunmaktadır. Bunlar sırası ile 1) PKK ile yürüyen müzakere, mütareke ve kirli pazarlık süreci, 2) İflas eden ancak Reyhanlı gibi bir Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamına neden olan bir saldırı ile ülkemizin karşı karşıya kalmasına neden olan Suriye politikasının başarısızlığı, 3) IMF’ye borcumuzu ödedik nakaratının arkasındaki dış borçlarımızın 2002’de 130 milyar dolar iken 2012’de 337 milyar dolara çıkmış olması gerçeği ve kırılgan bir buz üzerinde yürüyen bir borsa.
2014 yaklaşırken, Erdoğan seçmene yönelik yeni bir stratejik algı yönetimi kampanyası başlatmıştır. Asıl sorunlar seçmenin dikkatinden kaçırılacak, yeni bir gündem oluşturulacak, daha kolay manipüle edilebilecek bir sorun üzerinden seçmen bloklaşması sağlanacaktır. Erdoğan için İstanbul, Ankara ve İzmir’de orta ve orta üst gelir gruplarının ve özellikle bu grupların genç çocuklarının belkemiğini oluşturduğu kentli bir muhalefetin seçim sonuçlarını belirlemek açısından büyük bir tehdit oluşturması söz konusu değildir.
Üstelik, böyle bir muhalefet hareketi, Erdoğan’ın gerçek oy zeminini oluşturan sadece devlet kaynaklarından son 10 yılda 27 milyon kişinin ekonomik yardım bağımlısı yapıldığı (belediyelerin ve özel şirketlerin yaptığı yardım bu sayının dışındadır) taşralı,  muhafazakar, alt ve alt orta gelir grupları nezdinde çok kolay karalanabilecek, ötekileştirilecek hatta şeytanlaştırılabilecek bir yapı taşımaktadır. Böylece taşralı, muhafazakar, alt ve alt orta gelir gruplarında kısacası Anadolu insanında PKK ile sürdürülen kirli barış sürecinden dolayı “ülke bölünüyor mu?” endişesinin ve “Bu hükümet Suriye konusunda yanlış yaptı” ve “Reyhanlı’da katliama neden oldu” düşüncesinin yerini çok hızlı bir şekilde “Vay şerefsizler, ayakkabıları ile camiye girmişler ve bira içmişler” tepkisi almaktadır.
Erdoğan Taksim muhalefetinin kendisine yeni bir gündem oluşturma ve manipule etme fırsatını verdiğini anladığı andan itibaren stratejisini tırmandırma, radikalleştirme ve ötekileştirme stratejisi üzerine kurmuştur. Bir bölümü devlet güdümünde olduğu bilinen, radikal sol örgütlerin ve  “profesyonel devrimci” kadrolarının Taksim’e damga vurmaları teşvik edilmiş, önü açılmıştır. Öyle ki, Başbakan Erdoğan grup toplantısında AKM’nin üzerinde günlerce asılı duran Marksist-Leninist örgüt pankartlarından bahsederken, “Devlet binasında bu pankartlar nasıl asılı kalır” sorusunun cevabı aslında sorunun içinde gizlidir: AKM devlet binası olduğu için örgütler tarafından yasa dışı, toplumun genelinde tepki ile karşılanan ve Taksim gösterilerini temsil etmeyen pankart asılabilmiştir. 
Diyarbakır’da Öcalan’ın başı ağrıdığı için gösteriler düzenleyen PKK ise Güneydoğu Anadolu’da hiçbir eylem yapmaz iken müzakere ortağının elini güçlendirmek için Öcalan posterleri ile zaman zaman kendisini televizyon kanallarında göstermiştir. AKP Hükümeti de Güneydoğu Anadolu’da olay çıkmayacağının güvencesini almanın vermiş olduğu rahatlıkla Diyarbakır ve Van’daki TOMA’ları İstanbul ve Ankara’ya kaydırmış durumdadır.

Yazarın Diğer Yazıları