Taksim, Erdoğan’ı nasıl yener? -2-

Taksim’i Erzurum’da, Nevşehir’de, Kütahya’da televizyonlardan sansürlü olarak seyreden, hafızasında Gezi Parkı’ndaki barışçıl tutumdan, çadır-mescitten ve anti kapitalist Müslümanlardan çok Marksist grupların vandalizmi kalan vatandaş, Erdoğan’ın “camide bira içtiler” söyleminin peşinden gitmeye çok daha yatkın olmaktadır. Üstelik, Taksim göstericilerinin elindeki tek iletişim ve propaganda aracı twitter iken Başbakan Erdoğan’ın arkasında gönüllü ve gönülsüz dev bir medya karteli olduğu unutulmamalıdır. Twitterın dar alanda kaldığı, diğer alanda hükümetin nerede ise rakipsiz bir algı yönetimi stratejisi izlediği ortadadır.
Gençlik muhalefeti dar bir coğrafi alana sıkışırken, hükümet ise bütün Türkiye’de propaganda çalışmalarını sürdürmenin üstünlüğünü yaşamaktadır.  Buna itiraz “Tahrir de dar bir alandı” şeklinde olabilir. Ancak Tahrir’de Müslüman Kardeşler’in stratejik aklı temsil edilirken, vücudu bütün Mısır’a yayılmış durumdaydı. Oysa, Türkiye’de muhalefet; İstanbul’da Taksim, Beşiktaş, Bağdat Caddesi, Ankara’da Kızılay, Kuğulu Park, Dikmen üçgeni ve İzmir’de Gündoğdu Meydanı’na sıkışmıştır. Adana, Kayseri gibi şehirlerdeki muhalefet ise kısa soluklu olmuştur.  
Bütün bunların dışında tarafların hedefleri ve stratejileri arasında da bir dengesizlik vardır. Erdoğan’ın ulaşmak istediği hedef ve bunun için uyguladığı strateji açıktır. Bu hedef ve strateji konusunda parti içinde bir tartışmaya izin yoktur. “Lider emreder, kitle takip eder” ilkesi tartışmasız bir şekilde uygulanmaktadır. Taksim’in ise belirgin bir politik hedefinin ve stratejisinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Politik mücadelelerde bu çok önemli bir husustur. Kötü bir politik hedefi ve stratejisi olan dahi olmayandan daha avantajlı konumdadır.
Bu noktada Taksim’in Erdoğan’ı nasıl yenebileceği üzerinde durulabilir. Yukarıda sergilenen güçler dengesinden sonra, sanki bir galibiyetin mümkün olmadığı düşüncesi akla gelebilir. Oysa, bu mümkündür. Galibiyete ulaşmanın ön şartları şu şekilde özetlenebilir: 
1) Taksim’in gücü, sahip olduğu yumuşak güçtür. Bir TOMA’yı Molotof ile yakmanın hiçbir anlamı yoktur ancak TOMA’nın fışkırttığı suya göğsünü açarak direnmek, tekerlekli sandalye ile TOMA’nın karşısına çıkıp suyu yemek, TOMA’nın yenildiği anı temsil etmektedir. Yumuşak gücün sert gücü nasıl etkisizleştirebileceğinin en somut tarihsel örneğini Gandhi, Hindistan’da Britanya İmparatorluğu’nu yenerken sergilemiştir.
2) Taksim’in yumuşak gücü, komünist-marjinal örgütlerin Molotof kokteylleri ile kirletildiği ölçüde zayıflamaktadır. Taksim’de barışçıl gösteriler yapanlar, kendileri ile komünist-marjinal örgütler ile aralarına belirgin bir mesafeyi tüm toplumun göreceği bir şekilde ve sert bir tavırla koymak zorundadırlar. Üstelik bu komünist-marjinal örgütlerin bir bölümünün iktidar güçlerine çalıştığı da göz önünde tutulmalıdır. Taksim’de gösterilerinin sembolü tekrar Türk Bayrağı haline gelmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları