Taksim, Erdoğan’ı nasıl yener? -3-

Taksim’in Erdoğan’ı nasıl yenebileceğini dünkü yazımızda maddeler halinde anlatmaya başlamıştık. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3) Taksim çok akıllı bir şekilde ve doğal bir süreç içinde Erdoğan’ın Taksim’i din düşmanı göstermesini engellemek için etkili engelleme yapmıştır. Muhafazakar tabanda büyük bir karşılığı olmayan kendilerini anti-kapitalist Müslüman diye tanımlayan grupların gösterilerde yer alması çok önemlidir. Buna rağmen Erdoğan, elindeki en önemli silah olan din siyasetini Taksim olaylarında da kullanmıştır. Taksim, dinin kendisine karşı istismarını engellemek için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmelidir. Bu aynı zamanda iktidarın Anadolu’da kılcal propaganda çizgileri üzerinden sürdürmekte olduğu olayların sorumlusu “Allahsız komünistlerdir” şeklindeki propagandayı etkisizleştirmese bile zayıflatacaktır.
4) Taksim, Erdoğan’ın %50-%50 tuzağına düşmemelidir. Bloklaşmayı değil, birleşmeyi, ötekileştirmeyi değil, sahiplenmeyi dile getiren bir siyasal söylem ve eylem tarzı gerekmektedir. Demokrasi sadece muhalefete oy verenlere değil, bugün iktidar partisine oy verenlere de lazımdır. Erdoğan’a kızgınlık ne kadar büyük olur ise olsun, eleştiriler, aklın ve ahlakın ürünü olmalıdır. 
5) Taksim’in kazanmasının en önemli şartı; Taksim-Kuğulu Park-Gündoğan Meydanı üçgeninden çıkacak ve barış, milli birlik ve demokrasi talebini tüm Türkiye’ye sürekli-uzun süreli bir şekilde yaymalarına/bu potansiyeli göstermelerine bağlıdır. Aksi halde Taksim, anılan üçgende boğulacaktır.
6) Taksim’in gücü, demokrasi talebinden kaynaklanmaktadır. Demokrasi talebinin politik bir hedef olarak somutlaştırılarak ortaya konulması şarttır. Başbakan Erdoğan’ın otoriter rejim tesisi ve Türkiye’nin bölünme sürecinin önündeki en büyük engelin TBMM’deki muhalefetten çok, toplumsal muhalefet olduğunun belirginleştiği noktada Taksim, bu gücünü çok akıllıca kullanılan bir yumuşak güç olarak kullanmayı başarabilmelidir. Polis ile çatışmak değil, polis ile çatışmamak Taksim’in ana gücünü oluşturmaktır. Kavga çığlıkları değil, barış, milli birlik ve demokrasi talep eden sloganlar Taksim’i güçlü kılmaktadır. Polis gaz atınca geri çekilmek, şehrin mekansal derinliğini stratejik bir derinliğe dönüştürmek, dağılmak ve toplanmak, sonra bitmek tükenmek bilmeyen bir kararlılık ile geri dönmek kaldığı yerden barış, milli birlik ve demokrasi talebini gündeme taşımaya devam etmek gerekmektedir.
Ancak talepler somutlaşmadığı sürece bir sonuç alma umudu ortadan kalkacak ve doğal olarak sokaktaki muhalefet eriyecektir. Nitekim, gündüz işinde gücünde olan insanların sonu belirsiz bir süreçte “sabah kalemli gece bayraklı” sokak gösterilerinin içinde olması mümkün değildir. Halk muhalefeti sayısal olarak erirken, meydana gittikçe marjinal gruplar hakim olacaklardır ki Erdoğan’ın istediği de budur. Bunu aşmanın yolu, Taksim’in taleplerini daraltmak, somutlaştırmaktır.
Taksim gösterilerinin amacı, Türkiye’nin demokratikleştirilmesini ve milli birliği sağlamak değildir, olamaz. Ancak Taksim bu sürece çok önemli bir katkıyı, bir çıkışı temsil edebilir. Bunun için Taksim gösterilerinin somut talepleri; Gezi Parkı’na AVM veya başka bir amaçla bir bina yapılmaması ve AKM’nin yıkılmaması ile sınırlanmalıdır. Somut talep, kitlede ulaşılabilir bir hedef etrafında birleşme ve direnme duygusunu oluşturur. Böyle bir sonucun alınması da kitlelerde bir kazanma, başarıya ulaşma duygusu uyandıracaktır. Yaşanan olaylar ne şekilde sonuçlanır ise sonuçlansın, Türk demokrasisi açısından önemli bir deneyim olmuştur. Halk, en olumsuz şartlar altında dahi gücünün var olduğunun farkına varmıştır. Erdoğan da baskısının sınırlarının nerede bir taşa çarpacağını öğrenmiştir.            

Yazarın Diğer Yazıları