Hasret çeken köpek!

Töre dergisinin son sayısında Vagif Sultanlı’nın bir hikâyesi yer alıyor... Bir solukta okudum. Başlığı:  “Vatan” ...Hikâyenin baş kahramanı bir köpek.
Evet,  “vatan”  hasreti çeken bir köpek!
“Töre”nin genel yayın müdürü Ömer Faruk Beyceoğlu’na sormadım ama Vagif Sultanlı, sanırım Azerbaycanlı... Memleketini neden belirtmek istediğimi sonra anlayacaksınız.

 


***

 


Köpeğin sahibi yaşlıydı; oğlu gelip götürmüş; köpek mahzun melûl sahibinin ardından bakakalmıştı. Adam köpeğini almak istiyordu ama oğlu razı değildi.
Sahibi ona çok iyi bakmıştı. Şimdi ise kimsesiz. Yiyecek bulmaktan âciz...Çöplük eşeliyor, kemik yalıyor ama midesine indireceği kırıntı bulamıyor.
Köy boşalmaya başlamıştı. Ermeniler yaklaşmaktaydı... Sonunda ağır ateş altında tutular ve köye girdiler. Köpek ayağından yaralanmıştı. Köyü en son o terk etti ve şehrin yolunu tuttu. Bir umut sahibini arıyordu. Kimse şehirde ihtiyaç duymuyor olacaklar ki, evlerini barklarını beklesin diye köpeği yanına almıyordu. Sahibi vatan hasreti çeke çeke bu dünyadan göçmüştü. Köpek ise bundan habersizdi.
Köyün  “düşman” dan geri alınacağını konuşulup duruyordu. Ama nasıl alınacağı bilinmiyordu. Seneler geçiyordu.
“Köpek, şehrin sokaklarında ölmek istemiyordu. Kendi köyüne, doğduğu, küçüklük yıllarını geçirdiği, büyüyüp köpek olduğu yerler için sıla hasreti çekiyordu.
Ama köye dönme konusu insanları onun kadar rahatsız etmiyordu. Ve nihayet, bir gün köye dönmeye karar verdi.”
Köye dönmüştü. Havası, kokusu tanıdıktı. Evlerinin bahçe kapısını aralık gördü, içeri süzüldü. “Bir zamanlar serin yaz gecelerinde yeşil otlakta boz sevgilisiyle sabaha ka-dar oynaştığı” yoncalığa uzandı. Ayak sesleri onu hayallerinden uyandırdı. Bir sakallı adam elinde av tüfeğiyle geliyordu. Adam onu gördü, anlamadığı bir dilde küfretti. Köpek kaçmak istedi ama adam tüfeği doğrultmuş ve ateş etmişti.
Ve köpek  “vatan”ında hayalleriyle birlikte toprağa düştü.
Asıl hikâyeyi okumanız gerekir. İnsan çarpılıyor. Azerbaycanlı yazar  “işgalci”  güce karşı öfkesini yenememiş olacak ki, onları bir köpeğe bile tahammülleri olmayan tipler olarak göstermiş. Bu fikre katılmıyorum, diyeceğim ama önümüzde bir başka örnek var.
Kars Arpaçay’da, Ermenistan askerinin silâhsız olduğu hâlde keyfî öldürdüğü Türk köylü aklıma geldi. Ya bir Ermeni, Türk tarafına geçseydi ve öldürülseydi...  Kıyamet kopardı ve başta ben koparırdım! Keyfî silâh doğrultamazsınız! Öldürülen Türk’se, mühim değil... Kıymeti yok!
“Yunan mezalimi”, “Sırp mezalimi”  aklımın bir tarafındaydı. Yunanistan’da Yunanlıları ve Sırbistan’da Sırpları anlamak istedim; mütemadiyen konuştum...  “İnsan”  taraflarını gördüm; Ermenistan’a fırsat olduğu hâlde gidemedim. Gitseydim, muhakkak  “insan”  taraflarını görecektim.
“Canavarlaşma”yı çözmek gerekir.
(Töre dergisi dopdolu tekrar döneceğim.)

Yazarın Diğer Yazıları