PKK ve Andımız

AKP Hükümeti, 2006’da Oslo’da PKK ile başlayan gizli görüşmeler ve nihayet 2009’dan itibaren PKK/Kürt açılımı sonrasında Abdullah Öcalan ile 2011 ve 2013’te yapılan müzakereler neticesinde PKK ile örgütün Türkiye’den geri çekilmesi karşılığında ateşkes konusunda uzlaşmıştır. PKK, Türkiye’den çekilmemiş yeni katılımlar ile gücünü artırmıştır. Örgüt, AKP’yi verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayarak, 11 Eylül 2013’te Türkiye’den geri çekilmeyi durdurduğunu ve kısa bir süre sonra ateşkese de son vereceğini duyurmuştur. AKP, işte böyle bir ortamda 30 Eylül 2013’te ’Demokratikleşme Paketi’adlı bir dizi yasal ve tüzük değişikliği gerektiren açıklamayı Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısı ile açıklamıştır. Bu paketle ilgili iki temel iddiayı 1) paketin Türkiye’yi demokratikleştireceği, 2) paketin PKK ile pazarlık yapılmadan hazırlandığı tezleri oluşturmaktadır.
Demokrasi bir anlayış ve bu anlayışa uygun tutumdur. Bir demokrat, fikrini benimsemediği insanların da fikir özgürlüğünü savunmak zorundadır. Erdoğan, Demokrasi Paketi’ni açıkladığı toplantıya, muhalif diye nitelendirdiği gazeteleri sokmayarak nasıl bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu göstermiştir. İkinci husus, modern demokrasilerde sandık çok önemlidir. Ancak sandıktan oyların nasıl çıkacağı sandık kadar önemlidir. Eğer bir seçim sistemi temsilde adaleti sağlamıyor ise oynanan oyunun adı demokrasi olsa da özünün demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Temsilde adalet ilkesini benimsemeyen, seçim sistemi oyunları ile seçmenlerin önemli bir bölümünün siyasal iradesinin sandık neticelerine yansımasını engelleyerek iktidara sandıkta hak etmediği ölçüde bir gücü TBMM’de sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım, demokratik olamaz ve adı demokrasi paketi olan bir önlemler paketine yakışmaz. Bu paketi takip eden günlerde polise önleyici yetki çerçevesinde, istediği yurttaşı 24 saate kadar gözaltına alma ve tutma yetkisi verilmesi de Türkiye’nin nasıl bir demokrasiye sürüklenmek istediğini göstermektedir.
Demokrasi Paketi’nin PKK ile müzakere edilmediği iddialarına gelince, AKP’nin 2006’dan bu yana Oslo’da başlayan süreçle PKK ile gizli ve açık bir müzakere süreci içinde olduğu bütün dünya tarafından bilinmektedir. Bu arada PKK’ya verilen sözlerin hemen gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak milli tepki etkisizleştirilmek için tavizler  “salam stratejisi”  ile zamana yayılmıştır. Tabii ki PKK buna tepki göstermekte ve verilen sözlerin daha hızlı gerçekleştirilmesini talep etmektedir. AKP Hükümeti ile PKK arasındaki mesele  “yapılacaklar”  konusunda değil,  “ne hızla yapıldığı” ile ilgilidir.
PKK ile pazarlık yapılmadığı iddia edilen  “Demokrasi Paketi” kapsamında sadece PKK’nın lider kadrolarını ilgilendiren Siyasi Partiler Yasası’nın 11. Maddesindeki  “terör örgütü suçlamasından”  mahkum olanların siyasi partilere üye olması engelinin kaldırılması ile önümüzdeki dönemde PKK liderlerinin siyaset yapmasının önü açılmıştır. Özel okullarda Kürtçe eğitim ile PKK’nın ana dilde eğitim talebi kısmen karşılanmıştır.
PKK’ya verilen en büyük taviz ise 1933’ten bu yana okullarda çocuklarımızın içtiği “Öğrenci Andı” nın kaldırılmasıdır. Öğrenci andı konusunda PKK’dan ve Türk Milleti gerçeği ile sorunu olan sözde  “İslamcı” özde ise gizli etnik milliyetçi olan bazı çevrelerden başka kimsenin sorunu yoktur. AKP ileri gelenleri tarafından  “slogan milliyetçiliği”  ile yaftalanan, militarist veya ırkçı olmakla suçlanan Andımız bir milletin çocuklarının ne olduklarını ve nasıl olmaları gerektiğini öğrenmelerinin bir parçası olmuştur. Andımız’ın kaldırılması PKK’ya Kandil’de düğün yapma fırsatı vermiştir.
Andımızı militarist ve ırkçı olmakla suçlayanlar; ABD’ye 10 sene önce Çin’den, 8 sene önce Rusya’dan, 3 sene önce Mozambik’ten ve 1 sene önce Türkiye’den göç etmiş ailelerin çocuklarının okulda  “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına, o bayrağın simgelediği Cumhuriyet’e, Tanrı’nın yönetiminde bir ulusa, bölünmezliğe, herkes için adalet ve özgürlüğe sadakatini” bildirmesini normal karşılar ve Amerikan milletine mensubiyetin doğal göstergesi olarak görmektedirler. Aynı kişiler, Türkler ile tarihsel ortaklığı Orta Asya’da Eleşkirt Anıtlarında  “Kürt İlhanı Alp Urungu’ya kadar geri giden, 1000 seneden bu yana Anadolu’da Türkler ile her anlamda ortak bir yaşam süren, Allah-u Ekber Dağlarını, Diyap Ağa’yı unutarak” Kürt çocuğunun  “Türk’üm”  demesini ise  “ırkçılık”  hatta  “yalan”  olarak nitelendirilmesi ise akıl ve vicdan sınırlarını zorlamaktadır. 
Erdoğan; adını vermediği  “tek millet” , bazen Türk bayrağı bazen Türkiye bayrağı dediği  “tek bayrak”, üstüne başka adlar yazılmasına giden yolu açmasına rağmen “tek vatan”  ve içini boşaltmasına rağmen  “tek devlet” şeklinde bir  “slogan milliyetçiliği” yapmasına rağmen, Andımız’ın kaldırılmasını, “çocukların soğukta üşümesi”  ile de izah edecek kadar zayıf bir çizgiye çekilmek zorunda kalmıştır. Bu izahtan yakında İstiklal Marşı’nın da soğuk hava gerekçesi ile kaldırılacağını varsayabiliriz. Bütün bunlara rağmen, Türk Milleti’nin ekonomik yardımlar ile bulanan zihnindeki bulanıklık devam edebilir. Üstelik bu bulanıklık, PKK’ya verilen tavizlerin üstü türban ile örtülmeye çalışılarak daha da güçlendirilmeye
çalışılabilir.

Yazarın Diğer Yazıları