Bakü’de “Ne mutlu Türk’üm” !

 

 

 

 

Gidilen yer “kardeş Azerbaycan” olsa da, ülkenin hasreti daha ilk günlerde çekilirken, mezarları başında şehit askerlerimizin kahramanlıklarını yad etmek insana bambaşka bir huşu veriyor.
Gerçekten de, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de,  “Türk Şehitliği” nde okunan Fatihaların anlamı sanki daha büyüyor.
Türk Ordusunun Bakü’ye girişini “Bismillah” adlı şiirle dile getiren Ahmed Cevad, şehitler abidesine “Şehitlere”  adlı şiirinde şöyle sesleniyor:
 “Kalk, kalk sarmaşıklı mezar altından
Gelmiş ziyarete kızlar, gelinler!
Ey kafile geçidi, yollar üstünde,
Her gelen yolcuya yol soran asker!
Kovdukların senin yabancı hanlar,
Kurtardı ülkemi dökdüğün kanlar!
İşte nasıl öpmekte tozlar, dumanlar,
Garip mezarını, benle beraber!”
Ahmed Cevad, Türklüğe bağlılığını defalarca dile getirmiş, aynı zamanda Azerbaycan’ın İstiklal Şairi unvanını taşıyor.
Şu sıralarda, ne yazık ki  “horlanan” , inkâr edilmek istenen Türk varlığına, o her zaman Türk milletinin haykırışına öncü olmuşların başında geliyor.
“Soranlara ben bu yurdun,
Anlatayım nesiyim;
Ben, çiğnenen bir ülkenin,
” Hak “ diye bağıran sesiyim!”
Azerbaycan’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini izleyen ve gözleyen yüzlerce üyeden biri olarak, İlham Aliyev’in 3’üncü dönem Cumhurbaşkanı oluşuna tanık olma  “coşku” su ülkenin, Bakü’de “elem” içinde hatırlamasına engel olamıyor.
Hele, şehrin en havadar ve manzaralı üstelik koca koca ağaçlarla çevrili bir alanda, artık hiç bir şeyden “bi haber” şehitlerimizin huzurunda, Türk olmanın gururu, mutluluğu adeta sarıp sarmalıyor.
Ve ne gariptir ki, “Ne mutlu Türk’üm” diye haykırmak kendiliğinden oluşuyor.
Türklük uğruna kanlarını feda eden aziz şehitlerimizin mübarek kabirlerinin başında Fatiha’dan sonra “Ne mutlu Türk’üm” diyebilmenin hazzı ve özgürlüğü gerçekten de kelimelerle ifade edilemiyor. 
Önce, bu kahraman Türk askerlerinin nasıl şehit oldukları aklı kurcalıyor.
Sonra, Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeşliği bir kez daha hatırlanıyor.
Merhum Haydar Aliyev’in “Türkiye ve Azerbaycan iki devlet fakat tek millettir”  mealindeki sözü, yıllar geçtikçe daha da anlamlanıyor.
Aslında, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler çok eski tarihlere dayanıyor.
1921’lerde başlayan Azerbaycan’ın yardımları asla unutulmuyor.
Hele, Mustafa Kemal Paşa’nın 1921’de Nerimanov’a bir mektup yazarak borç para talep etmesine karşılık, Nerimanov’un derhal 500 kilo altın gönderme jesti, genç nesillerce pek bilinmiyor.
Oysa, daha sonra da Nerimanov, Rusya’dan aldığı 10 milyon altın rubleyi de Ankara’ya gönderiyor.
23 Mart 1921’de Türkiye hükümeti talep etmediği halde, Azerbaycan halkının hediyesi olarak ülkemize petrol, benzin ve yağ gönderilmesi iyi niyeti pekiştiriyor.
Nerimanov, Mustafa Kemal Paşa’nın yazdığı mektuba verdiği cevapta; her gün kazanılan başarılarla Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, kahraman Türk halkını kutladığını yazıyor ve sonra şu tarihi sözleri ekliyordu;
 “-Paşam, biz Türklerde kardeş, kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz.”
Komünist egemenliğinde olmasına rağmen, Türk milletinin “Kurtuluş Savaşı”na katılan Azerbaycan’a karşı Türk halkının da maddi ve manevi yardımları tarihe geçmiş bulunuyor.
Öte yandan, Azerbaycan’ın 2013’te aldığı mesafe gerçekten de hem heyecan hem de akıllara durgunluk veriyor.
Özellikle, Paris gibi Roma gibi Avrupa başkentlerini aratmayacak güzellikte ve gizemde bir Bakü, her Türk’e gurur veriyor.
Tabii ki Azerbaycan’ın üretilen petrol ve gaz sayesinde aldığı mesafe, hemen hemen her sahaya yayılıyor.
Baba Haydar Aliyev’in bıraktığı miras, İlham Aliyev tarafından “hünerli” bir şekilde halka aktarılmaya çalışılıyor.
Her ne kadar, halinden “şikâyet eden” bulunuyorsa da, yatırımlar seneler geçtikçe geniş halk tabakalarına yayılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları