Gümrük Birliği’nden çıkmak

AKP Hükümeti içinde bir tartışma var. Başbakan Yrd. Ali Babacan Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin kurumsal çerçevesini oluşturan Gümrük Birliği’ni savunurken, Ekonomiden Sorumlu Bakan Zafer Çağlayan ise Türkiye’nin GB’den çıkmasını ve AB ile serbest ticaret bölgesi zemininde yeni bir ilişki modeli oluşturulmasını öneriyor. Çağlayan GB anlaşmasından ‘kazık yemeye başladık’ diyerek meseleyi özetliyor. Çağlayan göre GB ‘esaret anlaşması’ anlamına gelmiştir. Çağlayan, AB’yi riyakar ve iki yüzlü olarak suçlamış ve bıçağın kemiği de geçtiğini iliğe dayandığını ileri sürmüş.
Çağlayan, “Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne dahil edenler AB’nin üçüncü ülkelere yapacağı anlaşmaya Türkiye’yi taraf olmaya koymamışlardır. Sorduk ‘niye koymadınız’ diye. Bana, ‘efendim AB, Rum Kesimi’ni AB üyesi yapacaktı, biz de onlarla ticaret yapmak durumunda kalırdık’ cevabını verdiler. Sevsinler seni. Böyle bir şey olur mu? G. Kıbrıs’ın tamamı ticaret olsa kaç yazar arkadaşlar. Bankaları kapalı 10 milyar euro bulmak için çırpınıyorlar” demiştir.
Öte yandan Babacan, Türkiye’nin GB’den bir dönem istifade ettiğini ancak son dönemde AB’nin, üçüncü taraflarla yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye’yi olumsuz etkilediğini, Türkiye’nin en büyük şikayetinin bu anlaşmalar olduğunu belirtti. Babacan, “Son zamanlarda bu serbest ticaret anlaşmaları bizim canımızı yaktıkça, bizim feryadımız yükseliyor tabii” deyip eklemiş, ‘çık deyince çıkılmıyor’.
Bu tartışmada Çağlayan haklıdır. GB bir yarı-sömürge anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya imza atanlar, Türkiye’nin egemenlik haklarından vazgeçtikleri için yargılanmalıdır. Türkiye bir an önce GB’den çıkmalı, gerçekleşmeyecek tam üyelik sürecinden çekilmeli ve AB ile ilişkilerini ekonomik zeminde Genişletilmiş Serbest Ticaret Bölgesi zemininde yeniden oluşturmalıdır.
Bu noktada 2005’te 3. baskısını yapan “Yeniden Türk Milliyetçiliği” adlı kitabımdan bir alıntı yapacağım: “AB-Türkiye ilişkileri tam üyelik dışında bir zeminde yeniden tanımlanmalıdır. Her iki tarafın da şimdiye kadar olduğundan akıllı ve dürüst bir ilişki modeli üzerinde çalışmaya başlamaları gerekmektedir. (...) AB-Türkiye ilişkilerinin sadece tam üyelik modeli çerçevesinde oluşabileceğini düşünmek büyük bir hatadır. Aksine böyle bir modelin sadece Türkiye ve AB üzerinde değil, bütün bir Orta Doğu ve Avrasya üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. (...)Tam üyelik hedefi ortadan kalktığı zaman ilişkilerin GB çerçevesinde yürümesi de mümkün değildir. Türkiye, AB için 6. büyük pazar haline gelirken, 1996-2004 arasında, AB ile ilişkilerinde 67.8 milyar dolar ticaret açığı vermiştir.
Tam üyelik dışında, Türkiye ile AB arasında sağlıklı bir ilişki modelini geliştirilmiş serbest ticaret bölgesi modeli çerçevesinde oluşturmak mümkündür. Türkiye, AB ile ilişkilerini, Norveç, İzlanda ve Lichtenstein’ın halen AB ile ilişkilerini düzenleyen European Economic Area’nın (EEA) sağladığı ilişki çerçevesinden daha ileri bir ekonomik bütünleşme modeli üzerine oturtmalıdır. Geliştirilmiş STB ile kastedilen EEA’nın oluşturduğu ilişki modelinden daha yoğun bir bütünleşme ve Türkiye-Birlik dayanışmasıdır.
Tam üyelik sürecinin durması ve STA’ya geçilmesi ile birlikte AB’nin Kıbrıs ve Ege gibi şartlar öne sürmek hakkı kalmayacağı gibi Türkiye’nin AB tam üyeliği için AB’ye Ulusal Program’da taahhüt ettiği yükümlülüklerden arınmış olacaktır.
Geliştirilmiş Serbest Ticaret Bölgesi anlaşmasının gerçekleştirilmesi için mevcut GB anlaşmasının tam üyelik sürecinin iptal edilmesi gerekmektedir. Türkiye, AB ile geliştirilmiş serbest ticaret bölgesi modeli çerçevesinde ilişkilerini yeniden şekillendirirken Birlik ile Türkiye arasındaki ilişkilerin özel niteliği göz önüne alınarak Türkiye’ye bazı ayrıcalıklar sağlanması gerekmektedir.
AB-Türkiye ilişkileri Geliştirilmiş STB eksenli olarak 2008’den itibaren yeniden şekillenmiş olmalıdır. Türkiye, 2004 ve 2008’de tam üye olacak olan ülkelerin faydalandığı mali katkıların ciddi bir bölümünden faydalanmalıdır. Türkiye, Birliğin komisyonlarında temsil edilmelidir. Türkiye ile AB arasında özel bir komisyon kurulmalı ve Birliğin Dış İlişkiler ve Savunma konularındaki çalışmalarını Türkiye ile koordine etmesi sağlanmalıdır.
İlişkilerde mal, sermaye, hizmet ve kişilerin serbest dolaşımı esas olmalıdır. Türk vatandaşları AB ülkelerinde, AB vatandaşları Türkiye’de karşılıklı olarak iş kurma ve yatırım yapma hakkına sahip olmalıdır. Geliştirilmiş STB, Türkiye’nin başka ülke veya ülke toplulukları ile serbest ticaret bölgeleri oluşturmasını engellememelidir.
AB, ekonomik fonları, Türkiye’deki ekonomik gelişmenin istikrar içinde devam etmesi için Türkiye’yi özel bir program çerçevesinde desteklemelidir. Türkiye, AB fonlarından tam üyeler ile paralel bir boyutta faydalanmalıdır.
Türkiye’nin bölgesel ve kültürel barışa AB tam üyesi olarak sağlayacağı katkı, AB tam üyesi olarak değil de AB ile sağlıklı bir ilişki geliştirmiş ancak sanayileşme, modernleşme ve demokratikleşmeyi “AB dışında özgün bir model” olarak gerçekleştirmiş bir ülke olarak çok daha fazla olacaktır.”

Yazarın Diğer Yazıları