“Yavru vatan” ı unutma gafleti?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin pek parlak ve coşkulu kutlanmayan 30. Kuruluş Yıldönümünün, medyamızda da nerdeyse hiç yer almamasının büyük bir “gaflet” olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Halbuki, Irak’ın Kuzeyi’ndeki oluşumun peşmergebaşı Barzani’nin Diyarbakır’a daveti, bir yandan festival haline getirilirken diğer yandan da AKP hükümetinin gövde gösterisine dönüştürülmüştü.
Üstelik, Türk medyası son yılların en fazla yayın süresinin yanı sıra, büyük bir ilgi gösterme zorunluluğunu duymuştu.
Ne yazık ki, peşmergebaşına bunca ilgi, itibar ve güven gösterilirken KKTC adeta “öksüz bir yavru” gibi yalnız bırakılmıştı.
Gerçekten de, “Yavru vatan” ın bu anlamlı günü, özellikle Türkiye’nin televizyon ve gazetelerinde, değerlendirilmemesinin üzüntüsü hala tartışılıyor.
Özel itina gösterilmesi beklenen 30’uncu Kuruluş Yıldönümünün, basit bir seremoni şeklinde bile Türk medyasında yer almayışının nedenlerini, her şeyden önce vicdanlara, sonra da iktidara sormak icap ediyor.
15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, “Self Defermasyon” hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiğinde duyulan büyük sevinç ve heyecan hem hatırlanmıyor, hem de Türk gazetelerinde atılan manşetler sanki belleklerden silinmiş bulunuyor.
En önemlisi, “Yavru vatan” da bağımsız bir Cumhuriyet oluşturmak için nice şehitler verildiği çabuk unutuluyor.
“Son Mücahit” Denktaş’ın; bu “ayıbı” , bu  “gafleti” görmemesi, yaşamaması belki de trajik “teselli” oluyor.
Oysa, Kıbrıs Türk Halkı’nın, vermiş olduğu varoluş mücadelesi sonunda, kendi kendini yönetme hakkını kullanarak kurmuş olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, tüm kurumları ile örnek bir devlet olma yolunda hızla ilerliyor. 
Ne var ki; AKP iktidarı, dış politikadaki  “Arap Baharı” çöküntüsünün yanı sıra, öteden beri Kıbrıs’ta  “gaflet” sergiliyor.
Batı destekli Rum Kesimi’nin çeşitli tavizkar taleplerinin ucunda, yavaş yavaş bütün Ada’ya hakim olmanın  “isterileri” yatarken, hükümetin “sessizliği” ürküntü veriyor.
Avrupa Birliği hayali uğruna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını feda etmeye kadar, çok yanlış bir politika güden Türk hükümeti, taviz üstüne taviz vermeye devam ediyor.
Oysa, Kıbrıs’ın güvenliği daima güncelliğini koruyor.
Orta Doğu’daki yangının kıyısında kalan Ada’ya, daha da stratejik ağırlık yükleniyor. Son yıllarda, deniz taşımacılığı ve petrol bulunma ihtimalinin artması Kıbrıs’a yeni bir pencere açtırıyor.
Öte yandan, Kıbrıs’ta sürdürülen siyasi görüşmeler Ada’nın gün geçtikçe ve adım adım yitirildiğinin ağırlığını hissettiriyor.
Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
En büyük hedefleri ise, anlaşmalara dayalı haklarını kullanarak, Türk halkını soykırımdan koruyan Türk ordusunun Ada’dan ayrılmasını sağlama olduğu da biliniyor.
Görülüyor ki, Kıbrıs’ın güvenliği daha doğrusu KKTC’nin bağımsızlığı Türkiye’yi sanıldığından daha da fazla ilgilendiriyor.
KKTC’nin 30’uncu kuruluş yıldönümü münasebeti ile Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun;  “Devletimiz, tüm dünyanın uygulamakta olduğu haksız ambargolara rağmen, Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuz desteği ile her geçen gün daha da gelişmektedir” sözlerindeki “saklı” serzeniş anlayana acı geliyor.
Bugün, kendi egemen devletinin sınırları içinde özgür bir ülkede yaşayan Kıbrıs Türk halkının, çeşitli iç ve dış problemleri bünyesinde barındıran zor süreçlerden geçtiği de sık sık tekrarlanıyor.
Güdülen dış politika sürdürülen siyasi görüşmeler, Kıbrıs’ın gün geçtikçe adım adım yitirildiğinin ağırlığını adeta hissettiriyor.
Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor.
En büyük hedefleri ise, Türk halkını soykırımdan koruyan Türk ordusunun Ada’dan ayrılmasını sağlama olduğu da biliniyor.
KKTC’nin bağımsızlığı Türkiye’yi sanıldığından daha da fazla ilgilendiriyor.
Kıbrıs ve Kerkük’teki “gaflet” sanki at başı gidiyor.

Yazarın Diğer Yazıları