Taksitle öldürmek ve lahmacuna duyulan tepkiyi işkenceye duymak

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu Malatya Üniversitesi’nin eski rektörü. Bir tıp doktoru. 2000 yılında rektör olan Hilmioğlu’nun üniversite içinde öğrenciler için yaşam alanları oluşturduğu ve öğrencileri üniversiteye bağladığı tarafsız gözlemciler tarafından belirtiliyor. Yine iddialara göre Fatih Hilmioğlu türbanlı öğrencileri üniversiteye almadı. Ancak Rektörlüğü sırasında babası MHP senatörü olmasına rağmen Türk Milliyetçisi öğretim üyeleri ile iyi geçindiği söylenemez. Fatih Hilmioğlu ile siyasi görüşlerimiz ve pratiğe bakışlarımız arasında çok fark var. Rektörlüğü döneminde bazı Türk milliyetçisi akademisyen arkadaşlarımızın, uygulamalarından şikayetlerini dinlemiştim. 
Fatih Hilmioğlu, ulusalcı çizgide davrandı. AKP Hükümetine karşı tavır aldı. Başbakan Erdoğan’ın nasıl tanesi 1 milyon dolar olan beş villasının olduğunu sordu. Sonra 17 Nisan 2009’da Ergenekon Davası’ndan tutuklandı. Yargılamalar sonucunda Fatih Hilmioğlu 23 yıl hapse mahkum edildi. Ergenekon diye bir örgütün olduğuna hiç inanmadığım için Fatih Hilmioğlu’nun değil 23 yıl, 23 saat bile tutulmaması gerektiğine inanıyorum. Ancak Fatih Hilmioğlu ne yazık ki 21. Yüzyıl’da hapishanede taksitle ölüme mahkûm ediliyor. Bütün Türkiye’nin ve dünyanın gözü önünde psikolojik ve fizyolojik işkence ile taksit taksit öldürülüyor Hilmioğlu. Bu davada daha önce Türkiye, Kuddusi Okkır gibi bir felaketi yaşamış olmasına rağmen, Fatih Hilmioğlu, Cumhurbaşkanı A. Gül’ün, Başbakan Erdoğan’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve şimdi Bekir Bozdağ’ın görmeyen bakışları altında kesin bir ölüme doğru gidiyor. Evet bu üç makamın da bu aşamada doğrudan müdahale etmeye yetkileri yok. Ancak isterler ise sonuç almamaları da mümkün değil.
Aslında Fatih Hilmioğlu zaten bir yarı ölü. Çünkü beyninin, kalbinin, bütün hücrelerinin yarısı 21 yaşındaki oğlu Emir Hilmioğlu’nun ölmesi ile ölmüş zaten. Artık Fatih Hilmioğlu’nu Silivri’den çıkarsanız da ona bir özgürlük vermeyeceksiniz. Fatih Hilmioğlu için oğluna, Emir’e kavuşana değin bütün dünya hapishane zaten. Ancak Fatih Hilmioğlu ağır, çok ağır hasta. Kanser ve hastalığı ilerliyor. Oğlunun kaybından sonra 20 kilo vermiş. Artık hapishanede duvara bakıp vefat eden oğlu ile konuşuyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 3 kez hapishanede kalmasının uygun olmadığına dair rapor vermiş. Buna rağmen Hilmioğlu, Silivri’de kalmaya devam ediyor. Hilmioğlu’nun hapishaneden çıkması için gereken aslında yasa-tüzük falan değil, gerekli olan sadece vicdan. Öyle muhaliflerin vicdanı değil, AKP’lisi, MHP’lisi, CHP’lisi, cemaatçisi, başörtülüsü, başörtüsüzü, İmam Hatiplisi, düz liselisi. Böyle bir vicdan hareketi zaten bizim iyi bir toplum olduğumuzu gösterecek bir duruş olacaktır. Acımak, üzülmek, kendisini başkasının yerine koymak, helalleşmek bunlar insani duygulardır.  
Düşünün bir kez; Allah korusun eğer Fatih Hilmioğlu Silivri’de ölür ise toplumun bir kesiminde ortaya nasıl bir kin, nefret ve intikam duygusu çıkar. Bu kin, nefret ve intikam duygusu halen Fatih Hilmioğlu’nu orada duyarsızlık, umarsızlık, vurdumduymazlıkla tutan kin, nefret ve intikam duygusundan kat ve kat daha fazla olacaktır. Generallerin, amirallerin, subayların, astsubayların evlerine sahte deliller yerleştirilmesine susan bir Başbakan’ın mesai arkadaşının evinde arama yapan komiser lahmacun yiyip, bacak bacak üstüne atınca meydanlarda esip gürlemesi, toplumun çok büyük bir kısmında “Demek ki, Başbakan Erdoğan bizim için hukuku savunmuyor. Öyle ise bizim Başbakanımız değil” duygusunu oluşturuyor. Başbakan’ı sevenler taparcasına seviyor ancak sevmeyenler de nefret ediyor. Oysa demokrasi tapınma veya nefret değil, beğenme ve beğenmeme üzerine kurulu olan bir rejimdir. Bu kadar yabancılaşmadan çıkan iktidar Türkiye’ye hayır getirmez.
Nitekim bundan dolayı Türkiye bir fetret döneminden geçiyor. Bu fetret dönemini aşmak için hukukun herkese eşit uygulandığını görmemiz lazım. Genelkurmay Başkanı’nın tutuklandığı bir ülkede Başbakan’ın MİT Başkanı, ifade bile vermiyor ise Genelkurmay Başkanlığı’nın kripto odasına girilirken, bir MİT TIR’ına girilemiyor ise, TSK ile ilgili yüzlerce ahlaksız youtube filmi yıllardan bu yana yayında iken iktidar yanlısı kişiler ile ilgili kasetler üç saatte siliniyor ise, AKP’li olmayanlar sadece külfete, dışlanmaya ve yabancılaşmaya ortak oluyor ise aslında işler yürümüyordur. Bir noktadan patlak verecektir. Gezi sadece bir işaret fişeğidir. Arkasında şu var veya bu var diyebilirsiniz. Ancak bu hayatı boyunca siyaset ile hiç ilgisi olmayan gençlerin sokağa polis ile çatışmayı göze alarak dökülmesini izah etmez. Üstelik bundan sonra o dış güçler böyle bir potansiyelin olduğunu keşfetmişlerdir. Bundan dolayı toplumsal yumuşama, uzlaşma zayıflık değil, vicdan siyasal aklın gereğidir.
Özetle, Başbakan Erdoğan eğer lahmacuna gösterdiği tepkiyi, bir acılı babanın taksit taksit işkence ile öldürülmesine verir ise toplumun hadi diyelim % 50’si  “bizim de bir Başbakanımız varmış” demek diye düşünecektir.

Yazarın Diğer Yazıları