Türk Baharı?

İnanın bizim gibiler, yaşadığımız gezegende az bulunur. Mesela, olmayan şeyleri, varmış gibi tartışırız. Buna karşılık, elimizde bulunan, değerlerimizi beğenmez, başkalarının döküntüleri, çaput, moda, sonradan çıkma kültürünü, yama gibi alırız. Mesela bizde, demokrasi, özgürlük, eşitlik falan, kavram olarak vardır, ama gerçekte yoktur. Aynı son model araba, son model telefon merakı ve yabancı sigara ve marka düşkünlüğü gibi. Olsun, biz gene de tartışır, birbirimizle, olmayan şeyler için kavga bile ederiz. 
Mesela, bizde adalet yoktur, ama olmayan adaletin, kural ve kurumlarını tartışırız. Ahlaktan bahsederiz, ahlaksızlıkları savunuruz. Vergi vermemek için, olmadık numaralar yapar, rüşvetle işlerimizi halledip, bir yakın aracılığıyla sorunları çözmeyi severiz. Örnek, “sen benim kim olduğumu biliyor musun” diyaloğu. Karımıza, kızımıza laf söyletmeyiz, ama bacak kadar kız çocuklarını evlendiririz. O kızı veren babayı mı, kızı alan kocayı mı, nikâhı kıyan imamı mı suçlarsınız? Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin kol gezdiği ülkede, en namuslu en hak yemeyen hep biz oluruz. 
Birbirimizi çok sevdiğimizi söyleriz, ama gerçekte, birbirimizin ardından gözünü oyarız. Amerika’ya ilk geldiğimde, çalıştığım kurumda, başka ülkelerden gelen yabancılar, birbirine yardım ederken, bizimkiler orada kendilerinden biri çalışmasın diye olmadık numaralar yapardı. İşte, öncelikle birilerinin, uzmanların, bunların nedenlerini araştırması gerek. Ama bence birbirimizi, olmayan şeyler değil, olan şeyler için hırpalamalıyız. Mesela alınan rüşvet komisyonları nasıl paylaşılacak? Yüzdeler ne olacak. Hep reis, hep reis mi aslan payını alacak? Ahlakın öğretildiği en önemli kurumu, yıktık hamdolsun, koca orduyu. Oradaki nefretin altında da biraz ahlaklı ve namuslu olmak yatıyor. Bilinmez. Aslında tüm bunlar birer tez konusu. 
Sevgili okurum, yönünü ve hedefini Batı’dan, Doğu’ya çevirmiş bulunan ülkemle ilgili, dikkat çeken gelişmeler var. Mesela ülkenin Başbakanı çıkıyor, Ankara’da Türkiye’nin dış temsilcileri, büyükelçilerini topluyor ve nasihat ediyor. Sanırsınız adam, sabah akşam, ülkenin geleceğini düşünüyor. Türkiye’nin AB’ye girişi, Arap Baharı, terörizm veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve bozulan ekonomi konusunda yol gösterecek. Bulamadınız. 
Başbakan, toplanan büyükelçilere yaptığı konuşmada, cemaatle nasıl mücadele edeceklerini söylüyor. Büyükelçilerden AKP politikalarını, yabancı başkentlerde savunmalarını istiyor. Cemaatin, kendilerine kumpas kurduğunu, ne kadar tehlikeli olup, zarar verdiğini anlatıyor. Kendisini dinleyenler arasında, İsrail’den alıp Washington’a yolladığı Büyükelçi Namık Tan da var. Erdoğan adet haline getirdi. Bir yerden alıp, öteki tarafa hemen gönderiyor, aynı Tokyo’dan Washington’a atadığı büyükelçi gibi. Birine mi ihtiyacın var, kural, örf anane hava, gazla gitsin. Devlet değil aşiret. 
Unuttuğu küçük nokta ise o cemaatin, ABD’de ne kadar köklerini derine saldığı. Mesela cemaatçi hâkim ve savcıları, eğitilmesi için, ABD’ye gönderen kararnamelerde, kimin imzası var acaba? Mesela bu oyunları kendisine kimin hazırladığı, kimin o kişileri eğittiği, bu konuda engin bilgiye sahip. Aynı Balyoz, Ergenekon davalarında olduğu gibi. 
Aslında, bilmesine çok iyi biliyor. Belki de paniği bu yüzden. Bu yüzden büyükelçilere talimat veriyor. Bize suikast yaptılar falan diye. İsrail olayını, ABD’nin bu cemaatle ne kadar yakın çalıştığını gayet iyi biliyor. 
Ama bilmediği yalnız bu hafta içinde başkent Washington’da Türkiye’de yaşanan ve ülke geleceği konusunda kaç panel düzenlendiği. Yalnızca yazı yazdığım gün içinde, ABD başkentinde iki Türkiye paneli vardı. Paneli düzenleyenler Tayyip Bey’in danışmanı tarafından kurulmuş paravan kurumlar da değil. Burayı bilenler, bu tür panellerdeki artışın sona işaret olduğunu bilir. Mesela, Arap Baharı öncesi, Saddam’a saldırı öncesi hazırlanan toplantılar gibi. 
İşin ilginç tarafı, Başbakan’ın akıl hocalarının, kendisine yaklaşan felaket ve gelişmeler hakkında yeterince bilgi vermemesi. Belki de veriyorlar ama şarklı kafası ile uyanıklık ediyor. Belki de yakın danışmanlar sattı kendisini. Adalet ve yolsuzluk olayındaki tutumu tam bir fiyasko. Daha önce de demokrasi ve özgürlüklere karşı AKP iktidarının gösterdiği baskıcı politikalar. Yani işler tatsız. Bakalım neler olacak? Bahar erken geldi gibi. 

Yazarın Diğer Yazıları