Orgeneral İlker Başbuğ

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ 2 seneden buyana Silivri Cezaevi’nde yatıyor. Ergenekon Davası’ndan müebbet hapse mahkum edildi. Üstelik hukukun en temel ilkelerinden birisi çiğnenerek ve doğal hakim ilkesine uyulmayarak bu ceza verildi. Çünkü aslında İlker Başbuğ’u cezaya çarptıran mahkeme onu yargılayabilecek bir mahkeme değil. Org. Başbuğ’un Yargıtay tarafından yargılanması gerekiyordu. Ancak mahkeme, “darbe” görev suçu değil dedi ve ben yargılayacağım diye ısrar etti. Sonuç ortada, aslında baştan da belli idi. Org. Başbuğ’a atılan ve onu terörist yapan suçlama, internet siteleri ile hükümete karşı darbe ortamı hazırlamaktı. Oysa, söz konusu siteler Org. Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı görevine gelmeden önce çalışmaya başlamış siteler. Ve İlker Başbuğ bunların bir bölümünün kapatılması emrini vermiş. İnternet siteleri ile darbe belki Matrix gibi filmlerde olur ancak gerçek yaşamda karşılığı olmayan bir suçtur. 
Org. Başbuğ’un gerçek suçunun ne olduğunu ileride uluslararası ilişkiler tarihi 2000’li yılların Türkiye’sini yazdığı zaman öğreneceğiz. Org. Başbuğ’un tutuklanmasına Başbakan Erdoğan bile güçlü bir şekilde olmasa dahi itiraz etmişti. Bu tutuklama ve terörist olmakla suçlanma toplumsal vicdanda da karşılık bulmadı. Aksine Türk Milleti bir yanlışlık yapıldığını biliyor. Org. İlker Başbuğ, iki senesini boşuna geçirmedi. Silivri’de Atatürk ile ilgili iki kitap yazdı. Kısa bir süre önce de üçüncü kitabı çıktı. Kitabın adı “Suçlamalara Karşı Gerçekler” . Çok rahat okunan ve meselelerin özünü büyük ölçüde ortaya koyan bir kitap. Zaten kitap çok iyi satıyor. Kısa sürede binlerce sattı. 
Org. İlker Başbuğ iki seneden buyana içeride. Kendisinin de ifade ettiği gibi yaşamından iki sene çalındı. Tabii ailesinin yaşamından da iki sene çalındı. Ancak Org. Başbuğ’un emrinde görev yapmış, teğmenden orgenerale kadar yükselen bir sıralamada yüzlerce Türk subayının hayatından seneler çalındı. Türk Ordusu, tarihinin önemli sınavlarından birisinden geçiyor. Hiçbir orduya karşı, savaş sırasında düşman tarafından bile bu kadar kapsamlı bir psikolojik savaş sürdürülmemiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında Batılı müttefiklerin psikolojik savaşının hedefinde bile aslında Nazi’lerin soykırımına ortak olan Alman ordusu Wehrmacht değil, Nazi orduları olan SS’ler ve Nazi polisi Gestapo yer almıştır. 
2007’den buyana Türk Ordusu ve subay kadrosu için kullanılan iftiralardan bazılarını sıralar isek, Yahudi, Sabatay, dönme, din düşmanı, darbeci, çocuk katili, toplu katliamcı, faili meçhulcü, casus, hain, fuhuşçu gibi suçlamaları ziyadesi ile görürüz. Yüzlerce subay ve aslında Türk Ordusu’nun kendisi bu suçlamalar ile aşağılanmıştır. Bu aşağılamalara dayanamayan bazı subaylar intihar etmişlerdir. Bu suçlamaların en yoğun şekilde psikolojik harbin bütün kuralları yerine getirilerek uygulandığı dönemde Org. İlker Başbuğ Türk Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı’dır. Elinden geldiği kadar bu saldırılara karşı Türk Ordusu’nu korumaya çalışmış ancak doğru yaklaşımı benimsemediği için başarılı olamamıştır. Org. Başbuğ kitabının girişinde “Türk Silahlı Kuvvetleri, muvazzafı ve emeklisi ile silah arkadaşlarına vefasızlık göstererek sınıfta kaldı” demektedir. Sanıyorum, Başbuğ şimdi TSK tarafından ziyaret edilmeyen Tuğg. Veli Küçük’ü çok daha iyi anlamıştır.  
Bu noktadan sonra olması gereken Org. İlker Başbuğ’un, mahkûm tutulan bütün general, amiral subaylar ve astsubaylarını almadan hapishaneden çıkmamasıdır. Türk Ordusu’nun bir zaman en üst düzey komutanı olarak görev yapmış olan bir kişinin bir tek silah arkadaşını içeride, geride bırakarak Silivri’yi terk etmemesi lazımdır. Org. Başbuğ, üsteğmen Mehmet Ali Çelebi’yi içeride bırakarak çıkmamalıdır. Onunla birlikte çıkmalıdır. Çünkü, Org. Başbuğ’un silah arkadaşlarına yapılan haksızlık Org. Başbuğ’a yapılan haksızlıktan daha küçük ve az değildir. Üstelik bir tek silah arkadaşını geride, içeride bırakmayan bir orgeneral emekli de olsa Atatürk’ün gerçek orgenerali olarak, omuzların değil, kalplerin komutanı olur.  
Sonuç olarak dileriz, Türkiye içinden geçtiği fetret döneminden ağır psikolojik yarıklar açan toplumsal yaralarını tedavi ederek çıkacak yolu bulur. Kin, nefret ve intikam duygularının yerini, birlik ve barış isteği yer alır. Bugün bu noktadan hâlâ uzağız. Ancak bazen uzaklar kısa zamanda aşılmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları