İmam Hatipli gençler üzdü

Kendileri için üzüntü duyduğum İmam Hatipli gençler, Atatürk’ün resmini katıldıkları İmam Hatip Liselerinin 100. Kuruluş Yıldönümü sırasında ayakları altına alıp kirleten ve daha sonra polis tarafından korunarak asılmasına neden olan lise öğrencileri. Bu hareketi 1920’li ve 1930’lu yıllarda İslam dünyasının herhangi bir yerinde yapsalardı onları linç edilmekten ancak işgalci veya kolonyalist gücün askerleri ve polisleri kurtarabilirdi. 
19. Yüzyıl Türk ve İslam dünyası için bir felaket yüzyılı idi. Esasen 1683’te 2. Viyana Kuşatması sonrasında başlayan geri çekilişimiz ile 1071’de Malazgirt ile başlayan Türk-İslam ilerlemesi geri dönüş sürecine başlamıştı. 1774’de Küçük Kaynarca anlaşması ile mağlubiyet kesinleşti. Küçük Kaynarca’dan 26 yıl sonra başlayan 19. Yüzyıl sadece Osmanlı Türklüğü için değil, Doğu Türklüğü ve Asya Müslümanlığı içinde felaketten başka hiçbir şey getirmedi. Bu asırda Hristiyan Batı için Müslüman Türk devleti “Doğu Sorunu”nu oluşturuyordu. Doğu Sorunu’nun halli Osmanlı-Türk devletinin yok edilmesine bağlı idi. Amerikalı tarihçi Justin McCarty’e göre 1812-1918 arasında Kafkasya ve Balkanlarda 5 milyon Türk ve Müslüman, tarihin en uzun soykırımına maruz kalırken, 5 milyon Müslüman ve Türk ise Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. (Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İnkılap Yayınları, İstanbul 1998) 
Mustafa Kemal, 1881’de doğu Türklüğü’nün çıkardığı en son ordunun Rus ordusu karşısında yenildiği sene doğdu. 1911’de 30 yaşında gönüllü olarak Trablusgarb’a Hristiyan bir orduya karşı savaşmak için gitti. 2011’de İmam Hatipli bir başbakan NATO güçlerinin bu ülkeyi bombardımanına yardımcı olmadan 100 yıl önce, Mustafa Kemal “vatan”  dediği bu topraklarda gönüllü olarak savaşan iki elin parmağını aşmayan gönüllü subaydan birisiydi. 
Sonra 1915’te Çanakkale’de İngiliz Ordusu’na karşı savaştı. 1916’da Doğu cephesinde Rus Ordusuna karşı savaşırken görüyoruz Mustafa Kemal’i. 1917 ve 1918’de Filistin Cephesi’nde tekrar İngiliz Ordusuna karşı savaşırken görüyoruz Mustafa Kemal Paşa’yı. 
1919’da 300 milyon Müslüman yaşıyordu dünyada. Bunların ancak 9 milyonu, yani Sakarya Nehri ile Aras Nehri arasına sıkışanları özgürdür. Onlar da son bir soykırım ile yok edilmek istenmektedir.   1918’de İngiliz Başbakanı, “Türkler geldikleri yere, Asya’nın derinliklerine gideceklerdir” demektedir. Esasen, 1071 sonrasında Türk Milleti karşısında sürekli gerileyen, yenilen Hristiyan Batı ittifakı Türk Milletinden 1000 senelik bir kini almaktadır. Necip Fazıl, Sakarya şiirinde bunu muhteşem bir şekilde şöyle özetler:  “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur, sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur.” Sakarya’da, Avrupa’nın tarihi kinini taşıyan Yunan Ordusu, Mustafa Kemal’in şahsında Atilla’ya, Murad Hüdavendigar’a, Yıldırım Beyazıt’a, Kanuni’ye saldırmıştır. Sakarya’da, Sırp Sındığı, Kosova, Niğbolu, Mohaç, Prut, Plevne zaferleri ve bir dizi de mağlubiyet vardır. Sakarya hepsinin toplu hesaplaşmasıdır. Viyana önünde başlayan geri çekilmenin doğuda vardığı son nokta Dua Tepe’dir. Sonra batıya doğru tekrar ilerleme başlar. Önce İzmir, sonra Hatay ve nihayet Kıbrıs’ın kuzeyi. 
26 Ağustos yaklaşırken Mustafa Kemal Paşa bir arkadaşına şu notu yollar: “Garp Cephesinde ordularımız Tevfikat-ı Sübhaniye’ye (Allah’ın iradesine ve yardımına) istinaden Ağustos’un 26. günü düşmana taarruza başlayacaktır.” 
 Sonra Katoliği, Protestanı, Ortodoksu ile her Hristiyan mezhebinin ittifakı ile soykırımlardan kaçarak Anadolu’ya sığınmış olan Türk Milleti burada Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bütün İslam dünyası için  “Bir gün mutlaka biz de Hristiyan boyunduruğundan kurtulacağız” düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştur. Size Mustafa Kemal Paşa ile ilgili bir çok yanlış şeyin anlatıldığını, bir çok yalan söylendiğini biliyorum. Ancak Allah’ın vermiş olduğu akıl sizi okumak, gerçeği araştırmak ve anlamak gibi bir vebal ile karşı karşıya bırakıyor. Bilmiyordum diyemezsiniz. Son olarak unutmayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin üzerinde Yunan Ortodoks Kilisesi’nin mekteplerinden yetişenler, Katolik okullarından mezun din adamı adayları veya Protestan okullarından mezun olanlar çıkar ve çiğner ise bunda bir gariplik yoktur. Onlar Anadolu’da yarım bırakılan  “Doğu Sorunu” nu imha eden adamdan nefret etmektedirler. Ancak imam hatip lisesinde okuyan bir Müslüman Türk genci bunu yaparsa bu milli bir ayıptır, adama sorarlar senin sütün mü bozuk diye? Sizin sütünüz bozuk olmadığınıza göre bu sefer cahilliğinize verelim. Allah doğru yola dönmenize yardım etsin. 

Yazarın Diğer Yazıları