Milli yalancılık, Obama’ya tescil

Amerika’ya ilk geldiğim yıllarda, resmi işlemlerde vatandaş beyanının esas alınması beni etkilemişti. Her şeye, bir dosya evrakla başvurulan bir ülkeden gelince, insanı şaşırtıyor. Adamlar ağzınızdan çıkan bilgileri, doğru kabul ediyor. Ama bir de yalanınızı yakalayıp, kayıtlara yalancı olduğunuz geçerse, o zaman yandınız. Kayda geçen yalancılığınız sizi her yerde takip eder, her şeyde belge istemeye başlarlar. Bu girişe şaşırmış olmalısınız, kimseye ahlak dersi verme niyetinde, değilim. Bizler alışığız yalana ve yalancılara, ama onlar, Batı dünyası. 
Geçtiğimiz hafta, Erdoğan bir kez daha Amerikalıların saçlarını, diken, diken ettirdi. Hani, Türk halkı alışık, seviyor yalanı, yalancıları ama elin gâvuru alışık değil böyle şeylere. Kızdırdı kendisini iktidara getiren kişileri. Hatırlarsanız Başbakan, seçim meydanlarında yaptığı açıklamalarda, bir telefon konuşmasında Gülen’i ABD Başkanı Obama’ya şikâyet ettiğini söylemiş, Obama’nın da “mesajı aldığını”  ileri sürmüştü. İşte Amerikalıları sinirlendiren konu bu. 
Neresinden anlatayım. Bir kere bu tür uluslararası görüşmelerdeki kurala göre, ya Türkiye’deki Amerikan Büyükelçiliği, ya da Washington’daki Türk büyükelçiliği üzerinden girişimde bulunulur. İşin garip tarafı, ne Ankara’daki Amerikalıların, ne de Washington’daki Türklerin bu işten haberi var. Ama telefon görüşmesi ricasının yapıldığı telefon garip.  
Bizimkiler uyanık ve kurnaz ya, Beyaz Saray’ı, halkın araması için tahsis edilen, genel santral numarasını aramışlar. Belki de Türk olduğunu söyleyemeyen adam, kendisini Amerikalı görüyor, kızmamak lazım. Ankara’dan Başbakanlık, Beyaz Saray genel numarasını arayıp Erdoğan’ın Obama ile görüşmek istediği notunu bırakmışlar santrale. Adamlar ciddi ve burası da aşiret olmadığı için, kafalarına estiği gibi karar verme yerine, bürokratlarına danışmış. Beyaz Saray, Washington’daki ABD Dışişleri Bakanlığı’nda, Türkiye’ye bakan diplomatlarına, görüşelim mi diye sormuş. Onlar da, o sıralarda Türkiye’nin, Kıbrıs Rum kesimine taviz vermesini istedikleri için, olumlu yanıt vermiş. Araya Rum yanlısı, Başkan Yardımcısı Biden ve yardımcıları da girince, Beyaz Saray Erdoğan’ın telefonuna cevap vermiş. 
Evet, saçma sapan telefon görüşmesi sırasında, laf arasında, Erdoğan, gerçekten Gülen’den şikâyet etmiş. Amerikan tarafından buna karşılık ne yorum ne de açıklama gelmiş. Özellikle, yandaş Türk basınında Obama’nın bu konuya yanıt verdiği yolunda haberler çıkınca, Beyaz Saray çıldırmış. Önce Dışişleri de dâhil bu işe bulaşan, işin olmasını onaylayan diplomatlara, ABD Başkanını nasıl yolsuzluklara bulaşmış bir liderle konuşturursunuz diye fırça. Rivayet o ki, ABD Başkanını böyle biriyle görüştürdükleri için yakın bir tarihte görev yerlerinin bile değiştirileceği ileri sürülüyor. 
Daha sonra da Beyaz Saray, konuyu basına aksedecek şekilde kendisine yakın yayın organlarına sızdırmış. Konu derhal de yayınlandı.  “ABD Başkanının ağzına laf koyuyor” diye Erdoğan’a duyulan kızgınlık da, saklanmadı. Orta Doğu’da Erdoğan ile görüşmenin getirdiği felaket yetmedi, artık ABD başkentinde de yetkililere felaket getiriyor. Başkentte daha önce, AKP ve Erdoğan’ın ne kadar ılımlı İslam ve demokrasi havarisi olduğu konusunda, toplantılar düzenleyip propaganda yapanlar, nedense bu günlerde suskun. 
Anlaşılan geleneksel yelken açacakları rüzgârı bekliyorlar. Özellikle Erdoğan başkente geldiğinde kendisine toplantı düzenleyenler, cami açılışı için falan, şaşıp yanılıp, kente gelmesi halinde gene toplantı düzenleyecek mi? Doğrusu merak ediyorum. 
Bu arada hafta sonunda kente gelen, iki CHP milletvekili, Aykan Erdemir ve Faik Tunay yaptıkları temaslar konusunda bilgi verdi. Onlara sorulan sorular aslında Amerikalıların Türkiye’de neleri merak ettiğini ortaya koydu. Onları şaşırtan, AKP ve Başbakanın internet ve Facebook müdahale açıklamaları. Garnitür dış politika konusunun yanı sıra, yolsuzluklar ve adalet sistemi konusunda yapılan yorumlar ve sorulan sorular bizim buradaki duyumlarımıza çok yakın. 
Amerikalıları, özellikle Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği ileri sürülen bant kayıtları şoke etmiş. Ardından, bakan yemlenme konuşmaları, gazete ve futbol takımlarına sarkış, demokrasilerde pek rastlanan olaylar değil. Amerikalılar, özellikle bizim gibi ülkelerde yolsuzluğa müsait adamları seçip, kolay kullanmak için başa getiriler. Anlaşılan bunların götürdüğü miktar Amerikalıların tolerans sınırlarını bile geçmiş. Duyduklarımız, herhalde bu yıl içinde duyacaklarımızın yanında hafif kalacak gibi. 

 

Yazarın Diğer Yazıları