Avukatlığın tasfiyesi

AKP demokrasiyi her türlü muhalefeti boğmak için bir araç olarak kullanıyor. Bunun en son kanıtı AKP Hükümetinin üzerinde çalıştığı yeni avukatlık yasası. Yeni avukatlık yasa tasarısı bir yandan hukukun demokratik yapısını tasfiye ederken öte yandan hukukun sermayeleştirilmesi ve avukatın işçileştirilmesi anlamını taşıyor. Siyasal marjinalleştirmek için seçim bölgeleri ve seçim sistemi üzerinde oynama çabası içinde olan AKP Hükümeti düşman olarak gördüğü avukatları da etkisizleştirmek için avukatlık yasasını değiştirmek için bir çalışma yapıyor. 
199 maddelik taslağın, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda öngördüğü köklü değişiklikler arasında en göze çarpanı, avukatlık şirketleri kurulmasına izin veren düzenleme. Buna göre anonim ya da limited şirket hüviyetinde avukatlık şirketleri kurulabilecek. Üstelik bu şirketlerin şubeleşmesine, böylece 81 ilde aynı anda faaliyette bulunmalarına imkan doğacak. Ne var ki, yürürlükteki Avukatlık Kanunu ve bu kanuna değişiklik getiren taslak; bir yandan, avukatlık mesleğinin ticari faaliyet sayılamayacağını söylerken, diğer yandan Avukatlık şirketleri, Türk Ticaret Kanunu’ndaki anonim ve limited şirketlerin  ticari faaliyetine uygun şekilde faaliyette bulunabilecekler.
Avukatlık şirketine cevaz veren anlayış; şirketleşmenin zaten fiiliyatta mevcut olduğunu, akan suyun önüne geçilemeyeceğini ileri sürmekte ve şirketleşmenin; avukatlara, kurumlar vergisi verme, gider gösterebilme, istisna ve muafiyetler altında ticari şirketlere mahsus vergisel avantajlar sunacağını; keza uzmanlaşmayı, poliklinikleşmeyi teşvik edeceğini, böylece avukatlık mesleğinin bir üst lige taşınacağını  iddia etmekte.
Meselenin diğer yanında ise karşımıza şöyle bir manzara çıkacak. Avukatın yegane sermayesinin, bilgi ve tecrübesi olması gerekirken; avukatlık şirketleri, sektöre büyük parasal yatırımların girmesine, bu suretle patron avukat ve işçi avukat sınıflarının doğmasına yol açacak. Bireysel ve/veya butik avukatlık denen küçük avukatlık ofislerinin ayakta kalma şansı kalmayacak. Şubeleşme ile İstanbul ve diğer büyük şehirlerde avukatlık şirketlerinin, Anadolu’daki avukatlık bürolarını ya yok edeceği ya da kendine bağlayacağı yeni bir düzen doğacak. Böylece bir tekelleşme ve giderek avukatlık kartelleri doğabilecek. Bu suretle avukatın bağımsızlığı elinden alınacak. Ya mesleği bırakma ya da bir şirkette çalışmaya mecbur kalma ikilemi yaşayacak, avukatlar arasında olması gereken eşitlik de ortadan kalkmış olacak.
Taslak, avukatlık stajını bir yıldan iki yıla çıkartıyor ve ayrıca hem staja kabul edilirken hem de staj bitiminde sınav yapılmasını öngörüyor. Bu düzenlemenin mesleki kaliteyi artıracağı öngörülse de;  sınavı yapabilecek kurumlar arasında Adalet Bakanlığı’nın zikredilmesi, barolar üzerinde bir vesayet oluşturuyor.
Taslak, avukatlık mesleğinde, reklam yasağını kaldırıyor. Serbest meslek olan avukatlıkta, reklam yasağının zaten olmaması akla gelebilir. Ancak avukatlık, diğer yanı ile bir kamu hizmeti; Avukatlık Kanunu’na göre avukatlar, yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmayı temsil ediyorlar. Ceza Kanuna göre avukat, yargı görevi yapıyor. Dolayısıyla, avukatlık mesleği, serbestçe ve ticari olarak icra edilebilen diğer mesleklerden ayrı ve kamusal niteliği ağır basan özel bir meslek. Reklam yasağının kalkması; dolayısıyla sermaye girişi ile birlikte meslek ilkelerini tarumar edecek ve haksız rekabete yol açacak.
Taslak, baroların  dava açma ve açılmış davalara katılma haklarına çok önemli bir kısıtlama getiriyor. Buna göre hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma ve koruma, baronun amaçları arasında sayılmış olmasına rağmen; bu amaç dahilinde baroların dava açmasına ya da açılmış davaya katılmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla sözgelimi twitter ya da facebook’un kapatılması, keza AOÇ ile ilgili idari tasarruflara karşı baroların dava açma imkanı olmayacak.
Taslak, esas Barolar Birliği’nin yapısını ele geçirmeyi hedefliyor. Türkiye’deki mevcut 79 baronun, sahip oldukları avukat sayısına göre verebildikleri delege sayısı üzerinden, Barolar Birliği seçimleri şekillenir iken; taslak, barolar arasında eşitlik yaratabilme görüntüsü altında bir büyük eşitsizliğe imza atıyor. İstanbul ve Ankara, sıra ile 32.000 ve 12.000 küsur mensubu ile 99 ve 39 delege çıkartabilirken, taslak, bu sayıyı 1/ 3’üne kadar indiriyor. Anadolu’daki küçük bir baro, 40, 50 üyesi ile bir delege çıkartabilirken; İstanbul, her bir 1000 üyesine karşılık gelecek 1 delege yaratabiliyor. Böylece Anadolu baroları üzerinden Barolar Birliği’nin yakın gelecekte yeni bir yönetilme devri amaçlanıyor.
Taslak, baro yönetimlerinin görev süresini 2 yıldan 4 yıla çıkartıyor, meccanen yapılan bu göreve hakkı huzur altında gelir bağlıyor ve görev süresini uzatan hükmünün, halihazırda görevde olan ve görev sürelerinin bitmesine 5 ay kalmış 79 baronun yönetimlerinin de istifade etmesine imkan tanıyor. Böylece taslağa baroların da destek vererek kanunlaşmasının kolaylaştırılması hedefleniyor.
Staj ve sınav ile ilgili hükümleri, halen hukuk fakültelerinde öğrenci olan keza staj yapmakta olanlara uygulanmayacağı belirtiliyor. Bunun anlamı, staj ve sınav ile ilgili hükümler, en erken 5 yıl sonra yürürlüğe girecek. Bu, sayıları 42.000’in üzerinde olan hukuk fakültesi öğrencilerinin sınavsız alınması demek. Türkiye’deki 82.000 olan avukat mevcudu böylece 120.000’i aşmış olacak. Dolayısıyla avukat enflasyonunu önleme, meslek kalitesini artırma iddiası ile çelişik bir manzara yaratılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları