ABD girişimi daima krize dönüşüyor!

Dikkat edilirse, ABD özellikle Orta Doğu’dan hangi ülkeye el atmışsa, daha doğrusu “şer parmağını” uzatmışsa, mutlaka o bölge de, “istikrarsızlık” ve “kargaşa”nın nedeni oluyor.
O ülkelerin başı bir türlü “beladan” kurtulmuyor.
Gerçekten de; Libya’daki çatışmalar, bölünmeler Mısır, Tunus, Filistin, Suriye, Irak ve Afganistan’da bir türlü durulmuyor.
Kullanılan askeri güce hatta seçimlere rağmen etraf bir türlü sakinleşmiyor.
Görülüyor ki; ABD, parçaladıktan sonra çekildiğini ilan ettiği ülkelerde bile etkinliğini sürdürüyor.
Son günlerde, bu talihsiz ülkelere Ukrayna ve Kıbrıs’ı da eklemek icap ediyor.
Nitekim, ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson’ın 1962’deki Kıbrıs ziyaretinden beri ilk kez bir başka ABD Başkan Yardımcısı’nın yeniden Kıbrıs’ı ziyaret etmesi, sanıldığından da daha büyük önem taşıyor.
ABD’nin, Başkan Yardımcısı gibi yüksek profilde bir ziyareti Kıbrıs’a yapması, Ada’ya başlı başına bir çözüm isteğinin işareti olarak gösteriliyorsa da, Türklerin aleyhine “sinsi” ve “kurnaz” bir girişim olarak kabul etmek gerekiyor. 
ABD Dışişleri Bakanlığı yardımcısı Victoria Nuland, Şubat ayında Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades ve Kuzey Kıbrıs lideri Derviş Eroğlu ile görüşmüştü.
Kıbrıs müzakerelerinin Washington’da bu kadar ilgi görmesinin nedenlerinin başında ise, ABD’nin yıllardır “emek” verdiği diğer dış politika cephelerinde başarısızlıklar yaşanması olarak da değerlendiriliyor.
ABD’nin Suriye’de ısrarla izlediği diplomatik yolların, üç yılın sonunda tıkandığı gerçeği ile karşılaşılıyor.
Orta Doğu barış müzakerelerinde de İsrail ve Filistinliler, Obama’nın ilk yılında başlattığı ‘Barış Süreci’nde ilerleme kaydedebilmiş görülmüyor.
Aynı şekilde Ukrayna gelişmeleri de Washington’da bir başka endişe kaynağını oluşturuyor. 
Ermenistan-Türkiye yakınlaşmasının da bir süredir rafa kalktığı sanılıyor. 
Bu bağlamda Kıbrıs, ‘donmuş anlaşmazlık’ olarak anılan bölgelerden biri olarak, Washington’da ilerleme kaydedebilecek bir cephe olarak ilgi çekiyor.
ABD, böyle bir ortamda Ankara’nın Kıbrıs’ta olumlu adımlar atılmasına veya İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine, diğer zamanlardan daha çok ilgi duyuyor.
Adaya boşu boşuna gidip gelen Davutoğlu’nun “olumlu” her hangi bir gelişmeyi sağlamadığı da anlaşılıyor.
Bu arada; Kıbrıs’ın kıta sahanlığında bulunan enerji kaynakları, adanın birleştirilmesi ve bu enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması adına itici bir güç olduğu görüşü sıkça dile getiriliyor.
Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisinin Kıbrıs’ın bulunan enerji kaynakları ile birlikte, ‘bölgenin enerji ve ekonomi lideri pozisyonunu’ alabileceği ifadesinin medyaya yansıması da aslında önem arz ediyor.
Artık “ben de varım” diyen Rusya ile artan sorunlar çerçevesinde, ABD’nin Avrupalı müttefiklerine olabildiğince farklı yollardan enerji taşınması istediği her fırsatta açıklanıyor. 

Peşmerge petrolü sorunu 
Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanlığı, Kuzey Irak petrolünün Türkiye’den uluslararası piyasaya sevkiyatına başlanmasıyla ilgili olarak, Irak Federal Hükümeti’nin onayı olmaksızın yapılan ihracatı desteklemediklerini belirtiyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Kuzey Irak petrolünün uluslararası piyasalara sevkiyatının başladığı açıklamasına ilişkin soruya verdiği yanıtta,  “Bunun ne anlama geleceğini ve sonuçlarını
müttefiklerimiz Türkiye ve Kuzey Irak ile de konuşacağız. Bizim için öncelikli konu Irak’ın istikrarı.
Herkesin ülkenin kalkınmasına yardımcı olmaya çalışması, ayrılıkları ve tansiyonu alevlendirecek eylemlerden kaçınması gerektiğinin önemini her zaman açıklıkla belirttik”  şeklinde dikkatleri çekiyor. 
Konuyu Türkiye ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile görüşeceklerini belirten Psaki, Irak Federal Hükümetinin onayı olmaksızın yapılan ihracatları desteklemediklerini, bu onay olmaksızın süren petrol ihracatı yapılmasının kendilerinde kaygı yarattığını dile getirmeyi ihmal etmiyor.
Kısacası; Orta Doğu’da ABD nerede varsa, orada başkaldırma, çatışma daha doğrusu  “huzursuzluk” bulunuyor.
Özellikle; ABD ve dostlarının Kıbrıs’a parmaklarını sokması, Türkiye’yi çok hem de çok yakından ilgilendiriyor.

Yazarın Diğer Yazıları