Papa’nın Filistin ziyaretinin iç yüzü!

Papa’nın, bütün dünyada yankılar uyandıran Filistin ziyaretinin iç yüzünü yorumlamak, aslında sorunları bilen veya izleyenlerin, yapmaları gereken işlevlerin başında geliyor.
Gerçekten de; seneler hatta asırlar öncesi olaylar, gelişmeler Filistin’in daha doğrusu topluca “Kenan elleri” diye adlandırılan ve en önemlisi Mescid-i Aksa, Kudüs ve Ağlama Duvarı’nı içine alan kutsal bölgeyi ne yazık ki  “sancılı” kılıyor.
Bir defa her şeyden önce, “Kenan elleri” her üç semavi dinin de kutsal fakat sorunlu topraklarını içeriyor. 
Zaten, Papa’nın Filistin ziyareti her şeyden önce siyasi ve dini fakat  “örtülü”  bir geziydi.
Papa’nın bu beklenmedik ani ziyareti “giderek kabul edilemez” hale geldiğini belirttiği Filistin-İsrail çatışmasına bir son verilmesi çağrısıyla beraber gerçekleşiyordu.
Yıllar önce, bir Libya dönüşü Roma’da yemekte buluştuğumuz değerli diplomatlarımızdan Vatikan temsilcimizin “teyid” ettiği ve “Hristiyanlık dünyasının özellikle Papalığın, Kudüs’ün her üç dinin kutsal bir bölgesi kalması için büyük çaba harcadığını” belirtmesi, bir yerde  “şimdi”  sanki resmiyet kazanıyor.
Nitekim, Vatikan’ın çok uzun yıllardan beri Filistin’i “yalnız” bırakmadığı biliniyor.
Kutsal Kudüs’ün, İsrail’in eline tam olarak geçmemesi için her türlü destek açık ve çoğu zaman gizli olarak yürütülmüş bulunuyor. 
Kudüs’ü ziyaret eden dördüncü dini lider olan Papa Francis’in, hem Filistin Devlet Başkanı hem İsrail Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmelerin diplomatik hedeflerinin ve sonuçlarının, en azından Papa’nın temsil ettiği Katolik dünya açısından, önemli bir yerinin olduğunu kabul etmek gerekiyor.  
Filistin’i resmen ziyaret eden bir Papa’nın dünyaya yaydığı mesajlarla İsrail’e “dur” demesi bir başka ilki de oluşturuyor. 
Aslında, siyasetin, diplomasinin ve dinin, kültürel sembollerin iç içe geçtiği bu gezinin birçok mesajları hatta girişimleri göze çarpıyor.
Papa; Filistinlilerin devlet hakkını savunurken, onların topraklarından kovulmasını, hatta Hristiyanlık açısından kutsal toprakların tarihte ilk kez Siyonistlerin eline geçmesini sağlayan ideolojinin “kurucu babası”nın mezarını ziyaret etmesi yaşanan çelişkiyi zirveye çıkarıyor.    İsrail’in tanınması nasıl Katolik dünyayı sarsan bir gelişme idiyse Siyonizm’in kurucusuna saygı sunmak da aslında Filistinlilere yapılan iyi niyet gösterisinin ve diplomatik desteğinin sanki altını boşaltıyor.
Ne var ki ziyaretin ilk amacının Katolik ile Ortodoks dünyayı yakınlaştırmak olduğu görülüyor. 
Yakınlaşma çabasının Müslüman ya da Yahudilere karşı olmadığını göstermek için Kudüs’e, Filistin’e giden Papa, bu tavrıyla sanki Protestanları işbirliği girişimlerinin dışında görmek istediğini ima ediyor.
Papa’nın daha çok “Avrupa”yı temsil ettiği biliniyor.
Ortodoks dünyasıyla, özellikle de İstanbul merkezli olanıyla yakınlaşma adımı atarak böylece “temsil” alanını daha da genişletiyor. 
İstanbul’dan giden Bartholomeos ile görüşen Papa’nın, Filistin-İsrail geriliminde arabulucu olarak, gözünü Türkiye’ye çevirdiği öne sürülüyor. 
Bundan 50 yıl önce, Papa 6. Paul, o zamanki adıyla Konstantinopol Ortodoks Patriği Athenagoras ile Kudüs’te bir araya gelişlerini anmak için seçilen yer ise, içinde kilise ve manastırların bulunduğu önemli bir merkez konumunu koruyor. 
Geçtiğimiz hafta, Filistin-İsrail gezisi yapan Papa’nın “İsrail’in var olma ve uluslararası olarak sınırlarının tanınma hakkı olduğu gibi Filistin halkının da tanınmış ve özgürce yaşayacağı bir vatana sahip olma hakkı var” sözleri önem arz ediyor.
Tabii ki Papa’nın Filistin’i ilk defa ziyaret etmesi ve bağımsızlık haklarından bahsetmesinin iç yüzünde, zamanla ya açıklanacak ya da yaşanacak daha çok önemli strateji hatta projeler kısaca süreçler yatıyor.
Ne var ki her zaman belirttiğimiz gibi; “Kenan elleri”nde, her üç din için Kutsal Kudüs olmadan kalıcı barışı sağlamak mümkün olmuyor.

Yazarın Diğer Yazıları