Bir Türk Alevi’si nasıl düşünür? (1)

Bugün ve yarın köşemi bir dostuma bırakmak istiyorum. Size bir Türk Alevi’sinin nasıl düşündüğünü anlatacak. Sözü fazla uzatmadan onun mektubuna geçelim.
“Değerli Hocam, 
Bu satırları yazılarınızı takip etmenin, düşüncelerinizden ilham almanın verdiği cesaretle kendi çevremi kuşatan rahatsızlıkları diğer Türklerle paylaşmak için yazıyorum. Adımın sizde kalması isteğimi hoşgörün lütfen. 
En başından söyleyeyim, Türk Alevi’lerini temsil eden bir örgütlenmeyle bağlantım yok. Adı geçen grubun bütününün temsilini gerçekleştirme iddiası içerisinde de değilim. Daha da kötüsü, Alevi inanç pratiklerini de çoğunlukla takip etmiyorum. İman etmenin, Yüce Yaratanı, Sevgili Peygamberimizi, Evlad-ı Resul’ü, Hz. Ali’yi ve mezhebine bakmaksızın Türk erenlerini çok sevmenin ötesinde dini bir pratiğim yok gibi. Anlayacağınız kendi çevremde beliren genel kanı dışında bir Allah’ın kulunu temsil etmiyor olma ihtimalimin mevcudiyetidir. Bu arada gökten zembille inmemiş olduğumun da unutulmamasını isterim. 
Temsil kabiliyetimin belirsizliğine rağmen Türk Alevi’lerinin temsilini gerçekleştiren bir örgütlenmenin bulunmadığı da ortadadır. Bu bağlamda Alevilik esaslı dernekleşmelerde söylenemeyenleri söylüyor olabilirim. Türk Alevi’lerinin temsilini gerçekleştiren bir örgütlenmenin bulunmamasının kamuoyunda pek bilinmeyen temel sebebi Türk Alevi’lerinin Alevilik zemininde hareket etme isteksizliği, kendilerini dini değil milli aidiyetleri ekseninde tanımlama eğilimleridir. Sayıca azınlıkta bulunsak bile kendimizi Evlad-ı Fatihan olarak, bu ülkeye dinini ve dilini getiren kimseler olarak görür, varlığımızı Alevi’siyle Sünni’siyle Türk milletinin bekasına bağlarız. Yaptığım tespit “dini sebeplerle ortada bulunan farklılık ve gerilimleri görmezden gelmek” olarak algılanmamalıdır. Sadece kimliğimizin kurucu unsurunun etnik varlığımız olduğunu söylemek istiyorum. Sünni anlayış içerisinden bakan bazı soydaşlarımız bu durumu tam olarak anlayamayabilirler. 
Etnik varlıktan anladığımı da belirteyim: Türk Milletiyle olan bağlarımızı Allah’ın indinde ya da hukuk nezdinde bir üstünlük sebebi olarak algıladığımız vaki değildir. Bu husus teyze kızınızın vefatına tanımadığınız bir kimsenin vefatından daha çok üzülmeye benzer. Teyze kızınızın -sırf teyze kızınız olduğu için- kira kontratından mütevellit mesuliyetten muaf olmadığını ya da 100 metre engellide galibiyeti hak etmediğini de bilirsiniz. Ama olur da engelli koşuya katılır ya da ev tutar ise -kabiliyeti ya da güvenirliği hakkındaki kanaatiniz ne olur ise olsun- kendisine Allah’tan başarı dilersiniz ya da -son çare olarak- sözleşmesine kefil olursunuz. Benzer şekilde Mısır’da, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta canlarını kaybeden Müslüman ama farklı milletlerden insanlar için üzülürüm ancak Gezi’de kaybettiklerimiz, Hocalı’da yitirdiklerimiz, Orta Doğu’da çaresiz bıraktıklarımız için -kimse kusura bakmasın ama- daha fazla üzülürüm. Bu durumu bir kusur olarak görenlere diyecek olumlu bir sözüm bulunmamaktadır. 
72 milletle barışık olsa da, dostluğa kardeşliğe çağrı yapsak da Türk Alevi’leri Türk olmayan kimseleri (dine değil!) kendi toplumlarının bir parçası olmaya çağırmazlar. Çağırmayız, hiçbir zaman da çağırmadık ancak gelene “git” denilmez. Eklememe müsaade ediniz, içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik koşullara bakıldığında pek gelen olmadığı gibi gelene ne yapacağımızı da bilmeyiz. Genel olarak bakıldığında Alevilik doğumla intikal edilen bir sosyal ve soysal yapılanmadır. Türklerin o dönemde İslam dünyasında mevcut eğilimleri ifade eden simgeleri de kullanarak geliştirdikleri kendi özgün yorumlarından birisidir. Günümüz koşullarında aşiret bağlılıkları büyük ölçüde milli bağlılığa dönüşmüştür. Yavuz Sultan Selim ile arası pek iyi olmayan rahmetli dedemin (köprü meselesinden önceki bir tarihte, başka bir mevzuda) “Yavuz da benim ceddim İsmail de, O’na ne oluyormuş” dediğini gayet iyi hatırlıyorum. Yavuz’dan bahsetmişken belirteyim: Onun ismini bir Türk Mareşal’ini anar gibi ananlara; İsmail’inden, Timur’undan Yıldırım’ına Türk kocalarını bir görüp, milleti bir görüp konuşanlara bir sözüm olmaz. Ama Türklüğü hiç anmayıp da yeri geldiğinde sırf milleti bölmek için, ona “Sen bir millet değilsin, Alevi’sin Sünni’sin, mütedeyyinsin mütedeyyin olmayansın, ilericisin gericisin” diye hitap edenlerin kullandığı haliyle Yavuz simgesine sıcak bakmam da beklenmesin.”  (Devamı yarın)

Yazarın Diğer Yazıları