Bir Türk Alevi’si nasıl düşünür? (2)

Dün köşemde bir Alevi dostumun  “Bir Türk Alevi’si Nasıl Düşünür?” başlıklı mektubunun birinci  bölümünü yayınlamıştım. Bugün ikinci ve son bölümünü yayınlıyorum. Ancak dünkü yazıyı okumayanları bu yazının birinci bölümünü okumaya davet ediyorum:
 “Türk Alevi’lerinin milli duygularını ifade etmeye çalıştım. Aksi yönde bir eğilim, “kimliğin kurucu unsuru olarak dini aidiyetin gelişimi eğilimi” (inanca bağlılık değil!) zayıftır hem de onca dışlamaya ve yanlış politikaya rağmen. Yukarıda da belirttiğim gibi bunun en temel sebebi bizim bir Alevi ümmeti yaratma hedefimiz bulunmamasıdır. Şehirleşme neticesinde görünmezleştikleri için sizlerin bilemediği önemli bir Türk Alevi’si kesim Sünni ibadet usullerini benimsemişlerdir, bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Tabii sizler yalnızca bahsi geçen bu eğilime tepki olarak ortaya çıkan talepleri gördüğünüz için (görünmezlerin seslerini duyurmak yolunda bir hareketlenme bulunmadığı için) dediklerimi garipseyebilirsiniz. 
Sınıf aidiyeti meselesine gelince, yakın dönem siyasetinin açmayı başardığı yaralar nedeniyle sokaktaki haliyle Türk milliyetçiliğine bağlanmamız kolay değildir. Çoğumuz sol akımlara meyleder, -yine çoğumuz emekçi olduğu için- milli hassasiyetimizi de kolaylıkla bu dil içerisinden ifade ederiz. Solculuğun kimlikçiliğe tahvil edildiği durumlarda bizden pek kimse bulamazsınız: Sol-liberal çevrelerin kimlikçi olmadığı için demokrat ve solcu olamayacağını söylediği, milliyetçilik/ulusalcılıkla etiketlediği kimselere bir bakın isterseniz. Türk Alevi’lerinin temel sorunu işsizliktir, bu açıdan milletimizin geri kalanıyla benzer sıkıntılarımız bulunmaktadır. Ancak işsizlik sıkıntısı, Türk Alevi’lerinin kamuda iş bulmaları yönündeki önyargılar, ticaretteki dışlanmışlıkları (benim ceddimde, mevcut akraba ve hısımlarım arasında sanayiciyi bırakın -ilaç için- bir tane bakkal bile bulunmamaktadır) ve sosyal yardımlar içerisindeki paylarıyla birlikte düşünüldüğünde, bizleri diğer gruplardan daha fazla etkilemektedir. Bu temel sorun siyasi ve/veya sosyal dönüşümlerle giderilmedikçe, isteyen istediği kadar Cem Evi açsın (o da yapılmıyor ya), istediği kadar dedeyi maaşa bağlasın, Türk Alevi’lerine çare sunamaz, onlardan kabul görmez. Sorunlarımız sembolik değildir. 
Daha da uzatılabilecek bu giriş kısmını geçerek, güncel olaylar hakkında beni rahatsız eden birkaç hususu iletmek isterim. Türk Alevi’leri (en azından benim çevremdeki kimseler) Türkiye ahvalini yorumlayan kesimlerin düşünmeksizin Türkler, Kürtler ve Aleviler şeklinde ifade ettikleri sınıflamadan rahatsız olmaktadırlar. Türkler ve Kürtler bir arada kullanılabilir, ister iseniz Aleviler ve Sünniler de diyebilirsiniz. Ancak bir din yorumu olarak Aleviliği millet adlarıyla aynı düzlemde kullanamazsınız. Böyle yaparsanız bizleri hem Türklerin hem de Alevi’lerin içinde iki kez saymak durumunda kalır, bütün hesaplarınızda çuvallarsınız. 
Kürt Alevi’leriyle ortak örgütlerimiz de -katılanların oranıyla ile bağlantılı olmaksızın- yönetim, örgütlenme konusunda bize göre çok daha cevval olan Kürt kardeşlerimizin elindedir. Ekmeleddin Bey’le ilgili açıklamaların çoğu bu kimseler tarafından yapılıyor ise şaşırmam. Yüzde kaçımızın kendisini desteklediğini bilemem ama benim çevrem yurt dışındaki Alevi örgütlerinin bazılarının ifadesiyle, tamı tamına ters düşünmektedir. Bunun ardındaki sebep şöyle özetlenebilir: Bana göre mevcut iktidar -bilerek ya da bilmeyerek- Kürtlere “sizler Alevi-Sünni değilsiniz, mütedeyyin olan olmayan değilsiniz, bir milletsiniz” siyasi mesajını vermekte iken Türklere dönüp “sizler bir millet değilsiniz, etnik kökeniniz de büyük ölçüde belirsiz zaten, ayrıca unuttunuz mu birbirinizden de hiç hazzetmezsiniz” demekte, kimliğimizin bu satırların başında belirtmiş olduğum ana unsuruna taban tabana ters düşmektedir. Şahsen oyumu verirken kendi içimden “hiç de öyle değil, ne kadar ayrışmamızı dileseniz de biz bir milletiz, adımız Türk” sözlerini geçiriyor olacağım. Belki yanılıyorum, seçilirlerse belki bütün adaylar bizi parçalayan eğilimlerden yana kullanacak tercihlerini ama ben kendi tercihimi Türklerin bir millet olarak var olduğunu söylemenin mevcut vasıtası olarak görüyorum. Naif miyim? Herhalde ama bir o kadar da çaresizim. 
Bir diğer sıkıntımız ise milletimizi mezheplere göre ayrıştırma yolunda yapılan beyanattır. Son üçyüz yılda öne çıkan farklılıklarımız, bizi bir kılan unsurların muazzam büyüklüğü göz ardı edilerek ifade edilmektedir. İster soy ister kültür temelli olsun Türk Milleti’ni oluşturan bütün unsurlara ve bu büyük milletin bütün hareket düzlemlerinde olması gereken birliğine içtenlikle bağlıyım. Bütün çevrem de böyle. Mezhebi aidiyetlerimizin yanında bir de milli varlığımızın olduğunu hiç unutmadık. Hocalı’da, Kerkük’te, Telafer’de, Gezi’de hep bir olmayı diledik. Beni duyan var mıdır acaba?”

Yazarın Diğer Yazıları