Davutoğlu mu, asla!

AKP’nin Orta Doğu hatta “tüm” dış politikasının iflas ettiği görüşleri sürekli belirtilmesine ve çeşitli çevrelerden, ısrarla ortaya atılmasına rağmen, iktidarın nedense en ufak bir düzeltme, geri dönme girişimi olmuyor. Gün geçtikçe; Türkiye, hem “yalnızlaşıyor” hem de “ekonomik”, “sosyal” ve  “politik” ilişkileri donuyor.
Bu tehlikeli uçuruma nasıl gelindiğini ve  “dönüş” için ne önlemler gerektiğini bilimsel olarak araştırmak öncelikli yer alıyor. 
Bu önemli sorunun, ilmi “sorgulaması”  ya yapılmıyor ya da yapılamıyor. 
Oysa üniversitelere; fikir, bilim ve medya kuruluşlarına önemli görevler ve sorumluluklar düşüyor.
Orta Doğu’nun zaten ABD’nin çok yönlü ve çok değişken dış politikasının sergilendiği yer olduğuna dair, devamlı sinyaller veriliyor.
Gerek Orta Doğu’da, gerek Dışişleri Bakanlığı’nda meydana gelen uyumsuzluklardan sonra, Türkiye’nin tavır almakta güçlük çektiği ve bu yüzden zor durumda kaldığı belirtiliyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, gün geçtikçe güç kaybettiği hatta “istifa etmesi” gerektiği üzerinde duruluyor. 
Gerçekten de Davutoğlu’nu, geçici olsa da, değil Başbakanlığa getirmek Dışişleri Bakanlığı görevinde bırakmak, işlenecek yeni “vahim” hataların başında geliyor.
Bütün komşularımızla “sıfır” düşmanlık iddiasıyla ortaya atılan fakat kısa zamanda “sıfır” dostluk mesafesini yakalayan Davutoğlu’dan, “fırsat” varken kurtulmak icap ediyor.
Türkiye’nin çevresine bir göz atıldığında; Ukrayna-Rusya, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlıkları, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’in feci durumu görülüyor.
Yani, ülkemizin sınırları sanki yanıyor.
Komşularımızla ilişkilerimiz gün be gün zayıflarken, tehlikeli tehditler artık gizlenemiyor.
Her şeyden önce, Davutoğlu’nun böylesine bir coğrafyada, Dışişleri Bakanlığı’ndan çekilmesi gerekirken, bazı çevreler tarafından Başbakanlığa layık görülmesi akıllara sığmıyor.
Aslında; doğan fırsatı değerlendirip, Davutoğlu’nu koltuğundan indirmenin tam zamanı yaşanıyor. 
Davutoğlu’nun Bosna Hersek dışında başka ülkeler tarafından benimsenmediği de biliniyor.
Sözüm ona, “derin tezler”i ile her dış olayın içine “balıklama”  atlayan ve telefonu kulağından düşmeyen fakat her seferinde olumsuzluklara neden olan Davutoğlu’nu, sadece “vahim” rehine olayları bile, “istifa” etmesini gerektiriyor.
Şimdiye kadar, “yaramaz çocuklar” misali ortalıklarda dolaşan ve her telefon görüşmesini, çok önemli bir gelişmeymiş gibi televizyonlara aksettiren Davutoğlu’nun, Başbakanlığa getirilmesi halinde, bütün dünyaya “gülünç” olacağımız anlaşılıyor.
İddialarımız Davutoğlu’nun kişiliğiyle ilgili değil sadece Orta Doğu’nun çarpıcı gerçekleriyle vücut buluyor.
Çoğu kişinin, hiç düşünmeden bir çırpıda, kabul ettiği trajedilerin en önünde Orta Doğu’nun kargaşası başı çekiyor. 
Orta Doğu, o kadar çapraşık bir geniş bölge ki; Semavi dinlerin bütün Peygamberlerinin bu topraklarda doğarak, huzuru temin etmeye uğraştıklarına inanılıyor.
Ne var ki, bütün Peygamberlerin çabası, bütün dinlerin kutsal buyrukları, Orta Doğu’yu sakinleştirmeye yetmemiş görüşünü ortaya çıkarıyor.
Üstelik, böylesine sancılı topraklarda “kan dökme”, “insanların acı çekmesi”, liderlerin kişisel ihtirasları hep “boy atıyor.” Bir düşünüldüğünde, Türkiye’nin de her şeye rağmen, bir Orta Doğu ülkesi olduğu ve burada da kargaşa yaşandığı hükmüne varmak mümkün oluyor.
Hele, son yıllarda yaşananlar, ülkemizin üstünde siyah bulutları sürekli dolaştırıyor.
Sanki, Orta Doğu ile Türkiye bir yerde örtüşüyor. 
Ülkemizi ve insanımızı çok yakından ilgilendiren çoğu olaylardan çıkarılacak anlamları, alınacak dersleri yabana atmamak gerekiyor. 
Orta Doğu’nun benzer olaylarından kaynaklanan tespitler, zor günlerde imdada yetişiyor. İşte böylesine bir atmosfer içinde, Davutoğlu’nun değil Başbakan, Dışişleri Bakanı bile olmaması kanaati doğuyor. 
Türkiye’nin çok “sempatik”, çok “şeffaf”  çok “tecrübeli”, çok  “dirayetli” ve  “tarafsız” Dışişleri Bakanı’na acil olarak ihtiyacı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları