ABD’nin bitmeyen Orta Doğu iştahı!

Orta Doğu’nun alev alev yanan kalbine atılan IŞİD bombasından sonra, ABD’nin özellikle ve öncelikle Suriye’ye doğru yeniden iştahının kabardığının sinyalleri alınıyor.

Gerçekten de, “kanlı” olduğu kadar “iğrenç” olan ve ne yazık ki yüce dinimizi kendisine siper edinen IŞİD terör örgütü, ABD’nin yeniden bölgeye gelişine “zemin” hazırlamış bulunuyor.
Oysa, gezegenimiz artık kalıcı ve kesin bir barış dönemi yaşamak istiyor.
Nitekim bu süreç; Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın, son kitabımız “Orta Doğu’nun Kara Kutusu”na lütfedip yazdığı ön sözde çok güzel açıklanıyor: 
 “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, onları takip eden ve “vekâleten” yürütülen bölgesel çatışmalar bütün tarafları aralarında “birlikler”, “bütünleşmeler” gerçekleştirerek barış ve istikrarı sağlamak zaruretine sevk etmiştir. Dolayısıyla bugün dünyamızda geniş alanları kapsayan, çatışmaları bertaraf etmiş, istikrar ve huzur bölgeleri vardır: ABD, ki güneyinde Meksika, kuzeyinde de Kanada’yı alarak “Kuzey Atlantik Serbest Ticaret Bölgesi”ni (NAFTA); yüzyıllar boyu kanlı savaşların sahnesi olan Avrupa Devletleri Roma Anlaşması temelinde halen 28 Devleti içine alan “Avrupa Birliği”ni (AB) başarı ile gerçekleştirmişlerdir. 
Dünyamız, bugün güneşin doğduğu yöne doğru 17 milyon kilometre kare toprakları ile Rusya Federasyonu, 1,5 milyar nüfusu ile Çin’i ve güneyde Hint kıtasını barındırmaktadır.
Berlin duvarının yıkılması, Varşova Paktı’nın dağılması da “Soğuk Harbin” sonunu getirmiş, barış ve istikrar da küreselleşmiştir.
İçinde bulunduğumuz 21.Yüzyılda da bu durum devam etmekte ve bu büyük alanlarda, ülkelerde, enformasyon ağı gelişmiş, genişlemiş, haber alma imkânı şeffaflaşmış, demokrasi basın, yayın mesleğinde olanların çalışmalarını kolaylaştırmış ve güvenli kılmıştır.
Bu satırlarda çizmeye çalıştığım tablonun, dünyamızda tek istinası vardır: Orta Doğu bölgesi. İkinci Dünya Harbi bitti, Kore ve Vietnam savaşları sona erdi; Sovyet Bloku dağıldı fakat Orta Doğu bölgemizdeki savaşlar, çatışmalar, iç harpler, Afganistan’dan, Irak ve Suriye’ye kadar halen devam ediyor, yüz binler hayatlarını kaybediyor, dünün muhteşem ilim, kültür, medeniyet şehirleri harabeler, yıkıntılar haline dönüşüyor. Türkiye’mizin de içinde bulunduğu bu bölgede dikta, petrol ve İsrail faktörleri oldukça barış ve istikrarın daha uzun süre halklarımızın özlemleri olmaya devam edeceği görülüyor.” 
Öte yandan değerli hocamız, Tayyar Arı’nın, kısaca “Orta Doğu” diye tanımladığımız muazzam eserinin girişindeki ilk satırları da sütunumuza almamız gerekiyor:                            
  “Sadece coğrafya olarak değil, siyasi olarak da genişliği olan, pek çok bilinmezlerin, karmakarışık ilişkilerin, sorunların ve çatışmaların, ihanetlerin ve dostlukların, birleşme adına yapılan ayrışmaların, homojen zannedilen heterojenliğin, tam olarak kavranamadığı için bazılarınca kaynayan kazan, bazılarınca bataklık olarak tanımlanan, bazılarına göre istikrarsızlığın ve geri kalmışlığın bazılarına göre petrolün ve zenginliğin merkezi olan Orta Doğu, üzerine çok şey söylenen ama çok az bilinen bir coğrafyadır. İnsanlık tarihi burada başlayıp burada devam etmiştir. Tarihsel olaylara yön veren gelişmeler burada yaşanmış, geleneksel ve modern imparatorluklar için üzerine mücadele edilmeye değer bulunmuş, her şeye rağmen vaz geçilememiştir. Böylesine tarihsel, kültürel ve toplumsal birikimi zengin ve böylesine ekonomik, stratejik ve siyasal açıdan önemli bir bölge hakkında söz söylemeye kolay gibi gözükse de üzerine yazı yazmak gerçekten oldukça zor. Aslında zor olduğu, detaylara indikçe anlaşılıyor.” 
Görülüyor ki; Orta Doğu’yu tam anlamıyla izlemenin, kavramanın anlatmanın ve algılamanın çok güç olduğunu peşinen kabullenmek icap ediyor.
Orta Doğu’da sorunlar ve olaylar sürekli değişiyor.
Bu yüzden, ABD’nin GBOP’nin ne zaman devreye girdiği, ne zaman dinlendirildiği ve ne zaman değişikliğe uğratıldığını tahmin etmek bile, geçtikçe güçleşiyor.

Yazarın Diğer Yazıları