Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

“Yeni Türkiye” safsatası

Her fırsatta reklamı yapılan, propaganda aracı olarak kullanılan ve halkın zihnine yerleştirilmeye çalışılan  “Yeni Türkiye” sloganı, yönetimin politikası olarak sunulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yapısı, anayasal sistemi, kurumları, yönetim şekli, teamül ve davranışlarının eskimiş olduğu, yenilenmesi gerektiği ve bunun da yönetimin iktidara gelmesiyle başladığı, şimdi de iktidardaki yeni düzenlemeyle ikinci bir defa yenilendiği ifade edilmektedir.

“Yeni Türkiye”  anlayışının tamamlanması için de, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023, hedef olarak verilmektedir. Ancak bu harekete bakıldığında, bir noktada 1923’te kurulan Cumhuriyeti’nin rövanşı niteliğinde olduğu algılanmakta ve bu durum kaygı yaratmaktadır.

***

Yeni Türkiye anlayışının, uzun bir süredir dile getirilen değişim ve dönüşümle gerçekleştirildiği söylenmektedir. Bu dönüşümün de, iktidarı ve devleti tüm kurum ve kurullarıyla ele geçiren ve hatta tekeline alan bir siyasi hareket tarafından yapıldığı, parlamenter sistemin gereği olan yasama, yürütme ve yargının bu siyasi hareketin kontrolüne girmesiyle hız kazandığı, 2023 hedefine de bu şekilde ulaşılmasının planlandığı anlaşılmaktadır. 
Gerçekleştirilmeye çalışılan anlayışın, muhafazakâr bir devlet, mutaassıp bir toplum, her türlü yetkiyi elinde toplamış liderin yönetiminde bir iktidar, bu lider ve iktidarı ayakta tutabilecek ve kendilerine biat edecek bir çoğunluk, kalanını korkutarak, susturarak baskı altına alan bir uygulama olduğu değerlendirilmektedir.
Hareketin başlangıcında, kendilerine engel olarak gördükleri askeri vesayet denen kavramın ortadan kaldırılması için girişimlerde bulunulmuştur. Bu haksız, hukuksuz durum bütün acılarıyla yaşanmıştır. Ancak ne yazıktır ki bunun yolunun önce demokrasiyi güçlendirmekten geçtiği, demokrasi güçlendikçe askerin etkisinin gittikçe azalacağı, zaten bu durumda böyle bir anlayışa ihtiyaç da kalmayacağı dikkate alınmamıştır. Bunun eleştirisini yapanlar da, askerci, darbeci, Ergenekoncu damgası vurularak sindirilmiştir. 
Başta askerler olmak üzere, Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkanları sindirmekte kullandıkları ve kendi yarattıkları, paralel devlet olarak nitelendirdikleri cemaatle şimdi kendileri mücadele etmekte ve kendi vesayetlerini güçlendirme yolunda, rejimin sigortası olarak gördükleri bütün değerleri de kaldırma yolunda ilerlemektedirler. 
Eleştirel yaklaşanlara da, başta medyayı kontrol altına almakla engel olmakta, yapma fırsatı bulanlara da değişik yollarla parmak sallamaktadırlar. Kendilerinden olmayanları tamamen ötekileştirici, dışlayıcı sert üslupla eleştirmekte, kendilerini övmeyenleri de dışlamaktadırlar. İktidardaki yeni düzenlemeden sonra da bu durum devam etmekte, hatta kendilerine biat edenler tarafından da kopyalanıp yaygınlaştırılmaktadır.
Bu uygulamaların, sözde demokrasi gereği milli irade olarak gerçekleştirildiği söylenmektedir. Ancak milli irade, milletin menfaatine olan iradedir. Özde demokrasi de, halkın hoşuna gidecek, fakat zararına olacak şeyleri değil, halkın yararına olan şeyleri yapmaktır. İçinde yaşadığımız durum, iç ve dış siyasetteki gelişmeler Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleriyle bağdaşmamaktadır. Çözüm süreci adı altında Türk Milletinin birlik ve beraberliği bozulmakta, anayasadaki Türkiye devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğuna ilişkin hükmü zedelemektedir. Uygulanan politikalar, otoriter bir rejime doğru gittiğimizi göstermektedir.

***

Ulu önder Atatürk, çöken bir imparatorluk halkını örgütleyip kurtuluş savaşına hazırlamış, bu savaşı askeri alanda zafere ulaştırmış, askeri zaferi siyasete taşıyıp Türkiye Cumhuriyetini kurmuş, sonra da devlet ve sosyal yaşam alanında, Türk tarihindeki geleneksel kültürün dışında edinilmiş köhne alışkanlıkları ortadan kaldıracak devrimleri gerçekleştirmiştir. Kültür olarak yaşam tarzına yerleşen bu kötü alışkanlıklar yerine modern yaşam tarzının benimsenmesi için çaba göstermiştir. Bu nedenle  “Milli Kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız”  demiştir. 
Atatürk’ün ölümünden sonra da devrimlerin korunmasına uzun bir süre devam edilmiştir. Ancak daha sonra bir kısım siyasetçiler, iktidarlarını sürdürebilmek için duyguları suistimal ederek bunları zedelemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluş felsefesi esasına göre bir kere kurulmuştur. Her zaman gerçek demokrasi ve hukuk çerçevesinde ilerlemeye devam edecektir.  “Yeni Türkiye”  adı altında safsatalara meydan verilmemesi için bütün Türk Milliyetçisi, aydın ve yurtsever vatandaşların gerekli tepkiyi usulü çerçevesinde ortaya koyması gerekli görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları