Kürtler Washington’da birlik aradı

Bu hafta yazıya, Washington’daki Kürt konferansı ile başlamak istiyorum. Biliyorum, Erdoğan’ın görüşmelerini merak ediyorsunuz, ama temaslarında inanın haber olacak bir şey yok. Gerçi bu Kürt konferansı da amacına ulaşamadı ama. Neyse konferansta, eski yüzleri görünce, yıllar önce yazdıklarımda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. Washington Basın Merkezi’nde hafta sonu, “Orta Doğu’da yeni Kürt realitesi” adlı konferanstan söz ediyorum. Ama ne hikmetse, isimler, kadrolar, katılımcılar gene aynıydı. Dinleyiciler de eskiden olduğu gibi, ABD’de yaşayan Kürtler ve onların çocukları. 

Konferans konuşmacıları listesinde; bir zamanlar, Cengiz Çandar aracılığıyla Tayyip Erdoğan ile otelinde, PKK ve Kürt konusunu konuşan Henry Barkey, CHP’li, -Kennedy’lerden bir dönem PKK’lılarla birlikte ödül alan- Sezgin Tanrıkulu, PKK’yı savunan ve Leyla Zana’ya düzmece rapor verip, Meclis’ten yüklü miktar para almasını sağlayan ve sonra Kerkük valiliğine getirilen Dr. Necmettin Kerim de vardı. 
Gazeteci Ruşen Çakır’ın kankası aynı gruptan Cengiz Çandar yoktu. Konuşmacıların en önemlileri, Selahattin Demirtaş ve Amerikan Progress’ten Michael Werz oldu. D ikkatimi çeken Demirtaş’ın konuşması. Güneydoğu’da PKK, okullar yakıp, Atatürk büstlerini yıkarken ses çıkarmayan Demirtaş, aniden Türklere kardeşlik çağrıları yaptı. Onun kardeşlik isteklerinin muhatapları, okullardan Atatürk büstlerini kaldırıp cumhuriyet okullarını yakmaktan beter hale getiren, AKP yönetimi olmalı. 
Hele hele, Kerkük valisi Necmettin Kerim’in, eski aşkı depreşmiş olmalı. Konuşmasında, PKK’nın yasal örgüt ve bebek katili Abdullah Öcalan’ın da salıverilmesini istedi. Necmettin Kerim, salonda beni ve arkadaşım Yılmaz Polat’ı görünce, eski günler aklına gelmiş olmalı ki bizim yazdığımız yazılar yüzünden, bir zamanlar Türkiye’den geçemediğini anlattı. 
Kerim’in, AKP’ye övgü dolu konuşması ardından, toplantının en gerçekçi konuşmacısı Center  for American Progress ’ten  Michael Werz old u. Werz, ABD’nin bölgeye neden kara gücü gönderemeyeceğini vurguladı, Kürt gruplarının kendi kara harekâtını kendilerinin yapmak zorunda olduğunu söyledi. Kısa konuştu ama bu konuşma, salondaki Kürtlerin duymak istedikleri laflardan uzaktı. 
Konferansın ortak çağrısı Demirtaş ve Necmettin Kerim tarafından yapılan, Kürt liderlerin birleşme çağrısıydı. Necmettin Kerim, bir adım daha ileri giderek, bölgedeki tüm Kürtlerin, tek bayrak altında toplanmasını istedi. Buradan çıkan anlam, hâlâ PKK ile Barzani ve Talabani grupları arasında uzlaşma olmadığıydı. Bence bu toplantı, nedense, Amerikalıların pek ilgisini çekmemiş. Bundan bir şey çıkmaz.
Gelelim, merak ettiğiniz Erdoğan’ın ABD maceralarına. New York’ta olanları videolardan seyrettik. Erdoğan’ın kaldığı Peninsula otelinde, ben de Özal zamanında kalmıştım. Fransız ağırlıklı bir oteldir. Erdoğan da zaten, New York’a Fransız kaldı. O otelin kapısında Özal, karşı kaldırımdaki Rumlara, garip bir el hareketi yapmış ve yumurta yağmuruna tutulmuştu. Bu olayda Cengiz Çandar da vardı, o zamanlar New York Konsolosu olan, şimdinin bakanı Volkan Bozkır da vardı. O otel pek hayırlı bir yer değildir. Benden söylemesi. Hoş uçan sineği bile olmayan IŞİD’e karşı, Suriye’de uçuşa yasak bölge isteği, bugünlerde dünya basınının dalga geçtiği konuların başında. Hâlâ anlayamadı veya yardımcıları  kandırıyorlar ki hafta sonu Dünya Ekonomik Forumu’nda hâlâ uçuşa kapalı hava sahası ve Suriye de Suriye dedi durdu. Gerisini siz anlayın. 
Zaten Erdoğan, New York’ta konuşma yapacağı otellere, ön kapıdan değil, arka kapıdan girmeye başladı, bunda da bir hikmet var. Tabii bu arada korumalar, kendilerini Türkiye’de sanıp, izinli gösteri yapanlara küfredip üzerlerine yürüyünce, New York polisi müdahale etmiş. Benzeri bir olayı, biz de yaşamıştık. Houston’da, Özal’a prostat kanseri haberini vermek için oteline gelen DeBakey ile aynı asansöre girince, Özal’ın korumaları da bize müdahale edip, asansöre sokmak istememiş, ancak Hürriyet’ten Doğan Uluç ile biz çemkirince, yukarı çıkana kadar, DeBakey ile konuşmamızı önleyememişlerdi. Erdoğan, New York toplantılarında, hep yalnız oturmak zorunda kaldı. Ama hâlâ sesi çıkıyor. 
Bu arada, haberim yokken, birileri adımı kullanarak twitter’dan hesap açmış. 10 binden fazla da takipçim olmuş, Allah razı olsun. Buradan okuyucularıma söylemek istiyorum; benim ne Facebook, ne de twitter hesabım var. Birileri kendince, bir şeyler yapmış. Twitter’ı arayıp kapattırdım. Aynı zamanda, twitter şimdi durumu tahkik ediyor. Aslında, ben bunu kimin yaptığını da biliyorum binbirsurat. Israr ederse, onun da foyasını yazarım.

Yazarın Diğer Yazıları