Polis özel harekat yeteneksiz midir?

1990’lı yılların PKK terörü ile mücadelede en önemli aktörlerinden birisi de polis özel harekat olmuştur. Tamamen gönüllü olarak katılım olan bu sınıfta, askerliklerini komando olarak yapmış polisler Türkiye’deki en iyi özel harp subaylarından eğitim aldıktan sonra Güneydoğu Anadolu’da çatışmalara yollanmışlardır. Dağlarda çatışma için yetiştirilen bu polisi yerleşim yerlerinde kullanmak gibi yanlışlıklar veya aşırı özgüvenin verdiği disiplinsizlikler gibi geniş bir çatışma süreci içinde mazur görülebilecek hatalar bir yana bırakılır ise, PKK terörünün 1993-1997 arasındaki ezilme döneminde polis özel harekatçıların da jandarma özel harekat, komando birlikleri, özel kuvvetler ve bütün silahlı kuvvetler ve jandarma birlikleri ile birlikte çok önemli katkıları olmuştur.

AKP iktidarının polisi siyasileştirmesi ve istihbarat, terörle mücadele, kaçakçılık gibi sınıfların yanında özel harekat sınıfını da Gülen cemaatinin etkisine açmasının polis özel harekat üzerinde muhakkak olumsuz etkileri olmuştur. Ancak bu olumsuzlukların polis özel harekatın çatışma yetenekleri ve azmi ile ilgili olduğuna dair elde hiçbir kanıt yoktur. Buna rağmen geçen hafta A. Davutoğlu başkanlığında toplanan AKP Hükümeti, kriz bölgelerindeki büyükelçiliklerde görev yapan polis özel harekat mensuplarını geri çekerek, yerine subay ve astsubaylardan oluşan bordo berelileri yani özel kuvvet mensuplarını yollama kararı almıştır.
Bu noktada AKP Hükümetine sorulması gereken şey şudur:
 1) Musul Başkonsolosluğumuzun korunması konusunda görevli 36 polis özel harekat görevlisi neyi eksik yapmışlardır? 
2) Bu özel harekat polisleri kendilerine başkonsolosluğu koruma görevi verilmesine rağmen korkup savaşmaktan çekinmişler midir? 
Eğer bu soruların cevabı  “evet”  ise sadece kriz bölgelerinde değil, bütün diplomatik temsilciliklerimizdeki özel harekatçı polisler çekilmeli ve yeni bir çözüm üzerinde çalışılmalıdır. Bu soruların cevabı  “hayır”  ise neden polis özel harekatı küçük düşürücü bu adımın atıldığı ortaya konulmalıdır.
Öte yandan bordo berelilere diplomatik misyon koruma görevi verilmesi ne kadar anlamlıdır? Bordo berelilerin sayıları azdır. Bu az sayının bir bölümünü diplomatik misyonlara tahsis etmek, diğer görevlere zarar vereceği gibi, bordo berelilerin de etkin kullanımını engelleyecektir. Yapılması gereken; MİT, Özel Kuvvetler, Jandarma Özel Harekat ve Polis Özel Harekat eğitmenlerinin kuracağı bir ekip ile diplomatik misyonlara yollanacak polis özel harekat gruplarının yeni ve daha etkili silahlar ile meskun mahal çatışması için yeniden eğitilmeleridir. Kriz bölgesi olma niteliği taşıyan ülkelerdeki binalar ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu gibi bombalı saldırılara karşı da direnç gücü olacak şekilde yeniden inşa edilmelidir.
Musul Başkonsolosluğu basıldığı sırada 36 polis özel harekat polisinin yerine 36 bordo bereli aynı silahlar ile aynı binada bulunsaydı ve Ankara’dan aynı direnmeyin emri gelseydi sonuç değişmezdi. Meseleyi günü bile kurtarmayan çözümler yerine daha gerçekçi çözüm zeminlerine çekmek gerekmektedir.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümetinin akıllarında özellikle tutması gereken bir husus da, bölgesel krizin daha da ağırlaşacağı belli olan bir süreçte halen Türkiye’nin elindeki en önemli milli güvenlik unsurlarından birisi olan Jandarma Genel Komutanlığı’nın sivilleştirilmesi fantezisinden bir an önce vazgeçmeleri gerektiğidir. Çünkü bu kadar kritik bir dönemden geçilirken, jandarma gibi 175 yıllık bir kurumsal milli güvenlik yapısı ile oynamak daha sonra yerine konulması imkansız olan zararların ortaya çıkmasına neden olabilir. Sivilleşme diyen hükümetin mesele güvenlik olunca ilk başvurduğu kurumun asker ve jandarma olduğunu ’Musul Başkonsolosluğu’ve ’Gezi Olayları’ bir kez daha göstermiştir. Önümüzdeki yıllar Gezi Olayları’nın ve Musul Başkonsolosluğu hadiselerinin “fındık-fıstık”  kalacağı olaylara ne yazık ki gebedir.  

Yazarın Diğer Yazıları