Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya bırakan Orta Doğu’yu şekillendirme peşinde

Başbakan Ahmet Davutoğlu 25 Ocak 2015’te Diyarbakır’da AKP’nin il kongresinde bir konuşma yapmıştır. Konuşma Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından yapılmasa ciddiye alınacak ve üzerinde düşünülecek bir tarafı olmayan bir konuşmadır. Ancak iktidar partisinin genel başkanı ve Başbakan olan bir zat tarafından yapılınca (her ne kadar Türkiye artık fiili başkanlık sistemine geçtiği için başbakanlık, bakanlarına dahi söz geçiremeyen sanal bir kuruma dönüşmüştür) üzerinde durmayı gerektirmektedir. Çünkü bu konuşma nasıl bir zihniyetin Türkiye’nin yönetimine hakim olduğunu göstermektedir.   Davutoğlu’nun konuşmasını satır satır tahlil etmek için Davutoğlu’na ait olan cümleleri, siyah italik yazdım. Parantez içindeki yazılar bana aittir.
“Rahmetli Özal, zamanında bir çözüm süreci başlatmıştı. O sürecin önemli isimlerinden Eşref Bitlis rahmetliyi şehit ettiler. (Ortada herhangi bir delil yok iken ve devletin raporları aksi bir hakikatten yani kazadan bahsederken, bir başbakanın böyle konuşması ayıptır.) Arkasından da Özal vefat etti ve o çözüm süreci akamete uğradı. Ardından rahmetle andığımız Gaffar Okkan’ı... (Hizbullah’ın şehit ettiğini söylemiyor.) Onun ismi bugün dahi kardeşliğin sembolü olmuştur. Rahmetli Erbakan çözüm için çaba sarf ettiğinde 28 Şubat süreci başlatıldı. (Bu açıklamanın gerçekle hiçbir ilgisinin olmadığını kendisi de bilmesine rağmen söylüyor.) 2005’te Diyarbakır konuşmasıyla çözüm süreci tekrar ihsas edilmeye başlandığında 2006’da Cumhuriyet mitingleri tertip edildi. (Cumhuriyet mitingleri ile 2005 Diyarbakır konuşması arasında ilk kez bir ilişki kurulmuş oldu böylece.)

PKK, sakat unsurlar dışında çıkış yapmadı
Devlet içindeki çeteler 90’lı yıllardaki gibi karanlık bir dönemi başlatmak istediler.
Diyarbakır’dan Somali’ye de selam olsun. MİT müsteşarımıza kumpas kurdular. Biz yılmadık. Çözüm sürecine ivme kattık. Silahlı unsurlar Türkiye’yi terk etmeye başlamışken Gezi provokasyonları yaptılar. (PKK’nın hiçbir zaman göstermelik bazı yaşlı, hasta ve sakat unsurlar dışında PKK’lıyı yurt dışına çekmediği bilinen bir gerçektir. Üstelik Davutoğlu kendisi bu durumu halka açıklamadık diyerek, Türk Milletine nasıl doğrunun söylenmediğini açıklamış bir başbakandır. Şimdi Davutoğlu birbiri ile hiç alakası olmayan Gezi olayları ile PKK’nın sözde geri çekilmesini bir araya getirmekte ve sanki PKK, Gezi olaylarından dolayı çekilmedi gibi bir hava yaratmaktadır.) Ve bir anda bütün bir ülkeyi karanlığa boğmak istediler. Ama biz çözüm süreci yasasını çıkarttık. Çözüm süreci yasal bir çerçeveye oturdu.
Ama durmadılar. Sayın cumhurbaşkanımızla Ak Parti olağanüstü kongresinde devir teslim yaparken yaptığımız konuşmamda çözüm sürecinin önemini vurguladık. O Cumhurbaşkanı ben Başbakan olarak, işte bir daha söylüyorum, çözüm süreci her ne olursa olsun başarıya ulaşacak. (Ne demek her ne olur ise olsun. Bir Başbakan “her ne olur ise olsun” diye cümle kurar mı? PKK böyle bir cümleyi teslimiyet ve zaaf olarak okumaz mı?)

Selam yolladığı kişiler bölücü militanlardır
Türk ve Kürt kardeşler birlikte Kudüs’ün, Şam’ın özgürlüğü için çalışacaklar. (Türkiye Cumhuriyetini iki milletli devlet yapmanın psikolojik alt yapısının Davutoğlu’nun ağzından ifade edildiğini görüyoruz. Ancak Türk Milletinin birinci meselesi Kudüs ve Şam mı?) Çözüm sürecini hiç aksamayan bir mekanizması çerçevesine oturttuk. Yeni Türkiye için tekrar yola çıkmışken 6-7 Ekim olaylarını çıkardılar. (Kim çıkardı? Olayların, neden başarılı gittiğini söylediği “Çözüm”ün diğer ortağı PKK tarafından çıkarıldığını söylemiyor Davutoğlu?) Kobani için çıkmadı o olaylar. Kobani’ye buradan selam ediyorum. Kobani’deki her kardeşimin alnından öpüyorum. Kobani bize tarihin emanetidir. (Başbakan Davutoğlu’nun Kobani dediği Ayn el-Arap’ta, çatışmaların başlaması üzerine Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesi ile hiçbir Ayn el-Araplı kalmamıştır. Bu durumda Davutoğlu’nun selam yolladığı kişiler halen Ayn el-Arap’ta IŞİD ile çarpışan PKK’lılardır. Davutoğlu’nun resmi adı Ayn el-Arap olan bir şehre PKK’nın koyduğu adla hitap etmesi de ayrı bir yanlıştır.)
Tarihdaşlık çözüm sürecinin ortak noktasıdır. Olaylar sakinleştiğinde bu kez de Cizre provokasyonları oldu. Onlara karşı da tedbir aldık. Ama bilinsin ki her bir Cizreli bizim kardeşimizdir. Türk ulusalcıları diyor ki Selçuklu’yu, Osmanlı’yı, Osmanlıcayı unutun gelin tarih öncesi bir medeniyet inşa edelim. (Kendilerini ulusalcı olarak nitelendirenlerin eksik tarih yorumları olduğu doğrudur. Ancak hiçbir Türk ulusalcısının Osmanlı ve Selçukluyu unutalım dediğini duymadım, okumadım.) Kürt Baasçıları da unutun. O İslam asırlarının daha öncesine Medlere, Perslere gidin diyorlar. Ama bilsinler ki Anadolu’nun mayası İslam mayası tevhid mayasıdır.
Bir ara dedim tarihin parantezini kapatıyoruz. (Parantez diye bahsettiği Başbakanı olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bir devlet eğer o ülkenin kuruluş felsefesine düşman olan bir yaklaşım ile yönetilir ise sonunda kaçınılmaz olarak, yıkılır, dağılır. Davutoğlu, bu yaklaşımı ile laleci Babuşcu’ndan hiçbir farkı olmadığını göstermiştir.)
Türk, Kürt, Zaza yiğitler yine yan yana olacaklar. İnşallah bu ebedi kardeşlik daim kılınacak. İşte 28 Şubat’ta hilal İslamı temsil ediyorlar diye hilali, bayraktan kaldırmak isteyen Türk ulusalcılar çıktı.
(Türk bayrağını Diyarbakır’da kabul ettirmek için Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı “Türk bayrağı” diyemiyor ve doğru olmayan bir süreç olduğunu burada tartışmaya dahi açmayacağımız 28 Şubat’ta ‘hilali bayraktan çıkarmak istediler’ şeklinde bir dedikoduya başvurması utanç vericidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde sancak devir teslim töreninde şöyle yemin edilir:
Rengi ile mübarek ecdad kanını,
Kumaşı ile şehit tenini,
Parıltısı ile zaferlerin ışığını,
Ayyıldız ile hürriyet ve istiklali,
Yazısı ile kahramanlık ve fazileti,
Gönderi ile millî iradeyi,
Sırması ile şeref ve mesuliyeti temsil etmektedir.)
Başbakanın gördüğü
bir rüyadan ibaret
Bu al bayrak dünyada mazlumların tevhidin bayrağıdır. Bizler hilalin temsil ettiği İslamı temsil etmeye devam edeceğiz. Yeni bir Orta Doğu hedefliyoruz. (Güneydoğu Anadolu’da kendi parti teşkilatlarını dahi koruyamayan, asker ve polis ailelerini ateş içine atan bir iktidarın Orta Doğu’ya düzen verme hayali ancak gülünecek bir hayaldir.) Suriye’deki zalimlere karşı her yerde Türklerin, Kürtlerin ve Arapların oluşturduğu yeni bir Orta Doğu istiyoruz.”
Türkiye hızla bir felakete doğru sürüklenmektedir. Seçimlerde AKP’nin 2002’den buyana birinci parti çıkması Türkiye’nin çok iyi yönetildiğinin ve felakete sürüklenmediğinin kanıtı değildir. Yugoslavya’da Miloseviç yönetimi de seçmen tarafından bir çok kez büyük çoğunlukla iktidara taşınmıştır. Sonuçta, Büyük Yugoslavya rüyası görürken, gerçeklerden kopunca küçük Sırbistan olmuştur.
Bugün Davutoğlu’nun Güneydoğu Anadolu’da herhangi bir kentte Başbakan olarak şehrin bir başından diğerine tek başına ve başına bir şey gelmeden yürüme şansı yok iken Orta Doğu’da kurtarıcı olma rüyası görmesi gerçekten çok üzücü.

Yazarın Diğer Yazıları