Her kitap doğru mu?

Bu köşede, birilerini yazmamaya dikkat ediyorum. Ama bazen, hedef şaşıyor. Garip bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye’deki gelişmelerin ne olacağı önceden anlaşılabiliyor. Hele, ABD’de uzun süre yaşar ve gelen gideni iyi incelerseniz, kimin ne olacağını, neler olacağını önceden tahmin edebilirsiniz. Siyasette parlatılanlar, Washington’da ABD’li generallerin, yetkililerin, peşinde koşan bazı subaylar, bürokratlar, nedense onlardan hep kuşkulandım. Yıllar, bu konuda yanılmadığımı kanıtladı. Türkiye, en büyük kazığı da, hep bu parlatılan yıldızlardan yedi. Türk basını da dâhil. Gerçekte, en kolay adam kapma, kiralama, bizim meslekte. Amerikan basınından, bizim için kullanılanları, daha yeni yeni fark ediyorum. Ortak özellik, bu kişilerin çoğunun solcu olması.

  İlk kuşkularım, Türkiye’de, 80’li yıllarda, iki büyük gazetede genel yayın yönetmenliği yapan ve evinde, Turgut Özal ile zamanın ABD İstanbul Başkonsolosu Newberry’yi buluşturan kişiyle başladı. Daha sonra bu kişi, Amerika’ya, paldır küldür geldi. O yıllarda zor girebildiğim ve de sonra atıldığım VOA, Amerika’nın Sesi Radyosu’na sokuldu. Bu kişi, hiç radyo tecrübesi olmamasına rağmen, kısa sürede editör oldu. Daha sonra arkadaş, cemaatin Washington imamı oldu, ardından cemaati bırakıp, Türkiye’de Erdoğancılığa döndü. Duydum ki şimdilerde, iktidara yakın bir üniversitede, danışmanlık yapıyormuş. Bu kadar hızlı fırdöndülük, ancak görevle gerçekleşir.

Türk basınında, daha sonra çeşitli çıkar gruplarına çalışan, adı gazeteci, bazı arkadaşlarla tanıştım. İsimlerini yeri geldikçe yazılarımda paylaşıyorum. Bizimkilerin dışında, istihbaratçı olduğuna inandığım bir başka gazeteciyse, Amerikalı. Çok iyi Türkçe bilir. Washington’da öyle olaylarına tanık oldum ki, şaşırmamak elde değil. Mesela PKK’nın Washington ofisini kuran kişinin, ABD’ye getirilişinde rol oynamış. Bu kişi, zamanın Başbakanından habersiz, Washington’a gelen bir Merkez Bankası Başkanı’nı, gizlice zamanın ABD Başkanı Clinton ile görüştürmüştü. Sonraları bu kişi, Türkiye’ye dönüp, genç bir hanımla evlenerek, İstanbul’a yerleşti. Tesadüf değil mi?

Neden coştuğumu merak ettiniz. Gazeteci olarak yaşadığım bir olayın Türkiye’de anlatılış şekli beni yoldan çıkardı. Durumdan, Soner Yalçın’ın, Sözcü gazetesinde geçen hafta  “Dehşet Senaryosu”  başlıklı yazısıyla haberdar oldum. Yazıda, Washington’da askeri ataşelik yapan ve Balyoz Davası sırasında tutuklanan, Bertan Nogaylaroğlu’nun  “Bir General” adlı kitabından pasajlar alınıp, Hudson olayı anlatılmış. Ben Soner Yalçın’a, yaşadığım o olayda, kitapta her şeyin anlatılmadığını açıklayan kısa bir not yollamıştım. O da bana,  “kitapta öyle yazıyor” diye yanıt vermiş. Bu yanıtı beklemiyordum. Hudson olayı, Balyoz Davası’nın temelini teşkil ettiği için önemli.

Birincisi, bu kişi Hudson tuzağına göz, göre göre düştü. Orada bir tür tezgâh düzenlenmesi, bekleniyordu. Ama Nogaylaroğlu, SAREM heyeti ve Tümgeneral Süha Tanyeri’yi, ısrarla Hudson’a götürdü. Orada olan olayları, Yasemin Çongar’a aktaran, HenriBarkey’di. Ama HenriBarkey, yalnız Yasemin Çongar’a değil, Egemen Bağış’a da olayları aktarmıştı. Washington Büyükelçiliği’nde, Egemen Bağış’ın basın toplantısında, ilk kez Yılmaz Polat, Hudson’u sordu. O toplantıya katılmayan Bağış, konuyu ayrıntılı olarak biliyordu, hatta konu üzerinde yorum yaptı. Yani Hudson olayı, cemaat ve iktidar ortak operasyonuydu. Bağış’a, ikinci ve çanak soru, Yasemin Çongar’dan geldi. Bu da, bizim Hudson tezgâhı konusundaki kuşkularımızı doğruladı. Bu basın toplantısının ayrıntıları, Yılmaz Polat’ın yazdığı  “CIA’nın Muteber Adamı”  kitabında var. Bir de onu okuyun.

  Nogaylaroğlu, askeri ataşeliği sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’a, özel doktorluk yapan ve daha sonraki yıllarda, ordudan ihraç edilen, bir doktor binbaşı konusunu da yazmamam için ısrarcı olmuştu. Oysa ben, bu doktorun cemaatle ilişkisini yazmıştım. Doktor, benimle bir lokantada buluşup, içki bile içebildiğini göstermişti. Buluşma Nogaylaroğlu tarafından ayarlanmıştı. Demem o ki, her kitapta yazılanı doğru kabul etmeyin, biraz araştırın arkadaşlar.

Cemaate vurmak için, muhalefete saldırmak, iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Cemaati oraya taşıyan, iktidar değil mi? Tek taraflı suçlamayın, iktidar günahsız değil. Bunu en iyi, içeride suçsuz yatanlar bilir.

 Aklınıza, peki sen kimsin, gibi bir soru gelebilir. Ben, vatanımı ve bayrağımı sevmekten başka bir ihtirası olmayan, basit bir neferim. Yıllarca, bir adım ilerleyememem ve çulsuzluğum bunun en açık kanıtı.

 

Yazarın Diğer Yazıları