“Türkler olmadan dünya tarihi yazılamaz”

Buruk olsa da, “şükürler olsun ki”  bir  “19 Mayıs” daha, milletçe kutlanmış bulunuyor.

Oysa, “19 Mayıs”ın “derin” anlamlı ruhuna yakışır; coşkulu törenler, iz bırakan hamleler, eylemler, söylevler Türk Milleti’ne daha çok yakışıyor.

Bir bakıma, bu “heyecan”ı da dünyaya yeniden lanse etmek,  vatanseverlere düşüyor.

Zira, Türklerin ne kadar “adil”, “barışçı” ve “yaman” bir Millet olduğunu unutan dünyaya, sık sık hatırlatmak gerekiyor.

Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yeni kitabı  “Türklerin Tarihi” nde belirtildiği gibi;  “Türkler olmadan dünya tarihi yazılamaz...”

Ortaylı’nın görüşleri, aslında yıllarca ihmal edilen “durum tespiti”ni sanki yeniden başlatıyor.

“Orta Asya’nın bozkırlarından Avrupa’nın kapılarına kadar senelerce at koşturan, büyük bir mirasa, güçlü bir yapılanmaya, önemli bir potansiyele ve tarihi bir zenginliğe sahip bir Milletten söz ediyoruz” satırları dahi, her şeyi açıklıyor.

Nitekim; ünlü tarihçi  “Türklerin Tarihi” ile ilgili şöyle diyor;

Türklük şuuruna                                            yeniden sarılmak

“Türkler olmadan dünya tarihi yazılmaz. Çünkü Türk etkisi Asya’nın uzak doğusunda, Çin’den başlar; Çin, Hint, İran, sonra Rusya arazisi, Balkanlar, Orta Doğu ve Orta Avrupa ve tabii Yeniçağ’da bütün Avrupa’ya uzanır. Bunların tarihini, Türk tarihini iyi bilmeden yazmak mümkün değil.

Kim bu Türkler?

Birbirine yakın lehçeleri konuşan, Çin sınırından Balkanlar’a kadar yaşayan bir grup var. Biz onlardanız.

Öncelik dilde mi?

Tabii. Sen gayrimüslim ya da farklı bir etnik gruptan olsan bile, eğer konuştuğun dil Türkçeyse, kendi dilini bilmiyorsan Türksün.

Türklük nedir? Türk olmak şuurdur. Türküz demektir, o kadar.... İtalyanız, Almanız gibi.”

Dost ve düşman algısının karıştığı kritik bir dönemden geçmeye çalışan Türkiye’nin  “Türklük”  şuuruna yeniden sımsıkı sarılması icap ediyor.

“Türklerin Tarihi”nde, bir milletin onurlu tanımı, ilmin ışığı altında yapılırken, çok duyarlı noktalara da değiniliyor.

Ortaylı, yazılarında, konuşmalarında ve röportajlarda objektif konumunu sergiliyor: 

Türkler dünyayı değiştirdi

 “Koca bir kavmin binlerce kilometreyi üç asır içinde geçtiğini düşünün...

Bu, dünyayı değiştirmez de ne yapar? İşte Türkler dünyayı böyle değiştirdi.

Bu sebeple, bizim hayalî bir tarih ve kahramanlar üretmeye değil, yalnızca doğruyu öğrenmeye ihtiyacımız var...”

Belirtildiği üzere, unutulmamalıdır ki; Türklerin Tarihi, göçebe bir kavimken Orta Doğu’nun güçlü uygarlıklarından birini tesis eden Türklerin günümüzde de çok konuşulan menşei tartışmalarıyla başlıyor.

Akabinde Orta Asya’dan Anadolu’ya göç edip bölgeyi Türkleştirmeleri ve orada inşa ettikleri kültürün esasları...

Büyük bir mirasa, güçlü bir yapılanmaya ve tarihî bir zenginliğe sahip bir milletin, Türklerin adının nereden geldiği ve bu coğrafyaya ne zamandan beri  “Türkiye”  dendiği tartışmalarının tüm detayları... Kazanılan önemli savaşlar ve geri çekilmelerle, dahası ızdıraplı toprak kayıplarıyla bugünkü halini alan Anadolu’nun hikâyesi...

400 yıl boyunca

Türkiye’nin Malazgirt Savaşı’yla Bosna’nın fethi arasındaki 400 yıl boyunca Avrupa açısından önemli bir ülke ve baş edilmesi gereken bir sorun olmasının gerekçeleri...

Dahası Oğuzlardan Kıpçaklara, Peçeneklerden Selçuklulara ve büyük bir imparatorluk olan Osmanlılara kadar uzanan ve sadece Türklerin değil; Rusların, Memlûkluların, Karakoyunluların, Gaznelilerin, Safevilerin, Çinlilerin, Hintlerin ve Arapların tarihi...

Yani aynı coğrafyayı yüzyıllar boyunca paylaşan uygarlıklara hep etki etmiş ve Doğu ve Batı kültürlerini birbirine taşımakta önemli bir rol oynamış Türklerin dünya tarihindeki yeri, mercek altına alınıyor.

Kim ne derse desin,  “Türklerin Tarihi”  cesur uyarılar da taşıyor.

Özellikle Türklüğe karşı; son yıllarda, gerek yurt çapında, gerek uluslararası atmosferde girişilen  “karalama”  ve ne yazık ki “tanımama” akımlarına karşı  “Türklerin Tarihi” yanıt veriyor.

“Türk olmak kolay değildir.

Türk olmanın imtiyazı vardır.”

Yazarın Diğer Yazıları