Rusya seferinin amacı ne?

Bugünlerde, daha önce defalarca yazdığım olayla, hızlanarak gelişmeye başladı. Bu sefer, AKP iktidarının son günlerdeki dış gezilerine, amaçları ve ne anlama geldiği konusuna, dikkat çekmek istiyorum. Hatırlarsanız, en son Erdoğan, Washington'dan yapılan açıklamalara tepki gösteren konuşmalar yapıp, ardından ani bir şekilde Moskova'yı ziyaret etmişti. Son olarak da, genelde Cumhurbaşkanlarının katıldığı New York'taki BM Genel Kurul toplantılarına katılmaktan vazgeçip, yerine Davutoğlu'nu göndermişti. İşte bunların hepsinin bir anlamı, manası var. Bunları, Suriye sorunu, Erdoğan ile AKP iktidarının geleceği ve NATO içindeki, Türkiye'nin konumu gibi başlıklar altında inceleyebiliriz. Önce sizlere, Türk siyasi hayatından bir hatırlatma yapalım.

Rusya kartı kaybettiriyor

         Türk siyasi tarihinde, Amerika tarafından pompalanarak iktidar olan liderler, iktidarı kaybedeceklerini anlayınca, Rusya kartını kullanmışlardır. İlk örnek; NATO'ya kucak açan, Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes. Menderes, o tarihlerde, ABD'den istediği 300 milyon dolarlık krediyi alamayınca, Rusya kartını kullanmıştı. Darbe olmasaydı Menderes, Moskova'ya gidecekti. Daha sonra, bu parayı kullanan, Süleyman Demirel'in kaderi de, darbelerle geçti. Demirel, Rus kredisi ile İskenderun Demir Çelik, Aliağa Rafinerisi ve Seydişehir Alüminyum Tesisleri'ni kurdu. Sonraları, Amerika'nın uzun bir dönem müttefiki olan Turgut Özal, Türk Cumhuriyetleri ve boru hatları ve Musul olayıyla zıtlaştı. Geçmişte, siyasi liderlerin bu alternatif arayışı, ABD'ye bir tehdit olarak anlaşıldı. Yani, bana destek olmazsan, Rusya kartını oynarım havası hep tersine tepti. Genelde, bu kartı kim oynadıysa, iktidarı kaybetmekten kurtulamadı.

Şimdi de bana göre aynı kartı, Erdoğan oynamaya çalıştı. İyi de, Erdoğan'ı, Rusya kartını oynamaya sevk eden faktör neydi, ne tahrik etti? Bence bunlardan ilki, yaklaşan seçimler ve bizim görmediğimiz, ancak onların gördükleri, anket sonuçları. Belli ki bu anketlerde, Erdoğan'ın, siyasi geleceğini garanti altına almak amacıyla yaptırdığı 1 Kasım seçimlerinin, onu kurtaramayacağı gibi bir gerçek yatıyor. Ayrıca, son günlerde Erdoğan'ın, haklı veya haksız, ABD politikaları ile çelişen açıklamalarının, Washington tarafından, kayda alındığı da anlaşılıyor. Bu ikinci seçim sonrası, bir üçüncü erken seçim oyununu oynayamayacağı, ola ki buna teşebbüs ederse, önünde Mısır örneği olduğunu da biliyor. Mısır'da, Batı ve Erdoğan tarafından desteklenen Mursi, kendisine çizilen rolün dışına çıktığı için, bizzat kendisi tarafından atanan, Genelkurmay Başkanı Sisi'nin darbesi ile indirilip hapsedilmişti.

Rusya'dan tuhaf açıklama

Şimdi tezimizi kanıtlamaya çalışalım. Asrın lideri, New York'ta boy göstermek istemesine rağmen, BM Genel Kurulu için dahi Amerika'ya gidemedi. Gerekçe, ABD yönetimi ile resmi açıklamalarda tersi zikredilse bile, yollarının ayrıldığı artık gizlenemez boyutlarda. Bunda, Suriye konusunda, Ankara'nın inadı da önemli bir etken. Yani Suriye sanki ayraç. NATO, bizzat Genel Sekreter tarafından açıklamalarla Ankara'ya ters düşüyor. Almanya, Avustralya, Fransa ve öteki müttefikler, Ankara'dan bu konuda uzaklaşıyor. Esad'ın, önümüzdeki yıllarda da, Suriye'nin başında kalacağı anlaşılırken, Ankara için durum farklı.

Peki, asrın lideri, gittiği Moskova'da, amacına ulaştı mı? Sanmam. Suriye için, Ruslardan da aradığını bulamamış gibi görünüyor. Zaten Putin ve sözcüsü tarafından, Moskova'dan yapılan açıklama da bir tuhaf. "Endişe ortak, görüşlerde farklılık var." Yani buna açıklama denebilirse. Suriye konusunda, tüm Batı politikalarını Rusya zoruyla değiştirirken, kimsenin fikrini sormadığı asrın liderinin, bunun dışında kalması mümkün mü? Kendi açıklamasına göre, "Putin söz verdi, Suriye'de Türkiye'ye karşı olumsuzluğa göz yummayacak." Kendisi, Türk topraklarına ayak basar basmaz, politikaya yeni dümen kırdı, Esad'la anlaşma.

New York'ta ise Davutoğlu'nun temasları bir ayrı facia. Yalnızca Alman Başbakanı Merkel ile görüştü. Konu mülteciler. Yani bize yollama, mültecileri kendi topraklarında tut, biz sana para verelim hesabı. Obama ile bir kabul resminde selamlaşacak. Öteki liderler, Filistin, Senegal, falan filan. Dışişleri Bakanı da, aynı terane. Açıkça, Türkiye'nin uluslararası alanda, pek itibarı yok. Kimseler önemsemiyor bizi. 

Bu arada, şu meret Amerikan Merkez Bankası FED, bir türlü faizleri yükseltip, dolardaki artışa, mazeret olmayı beceremedi. Türk ekonomisi, pikeye geçmiş çakılırken, saray harcamalarında azalma yok. Malezya'da da, durum karışık. Avrupa ve Amerika ile Güney Amerika'ya gidiş yolu kapalı, tek yol, ya meydan okuma, ya da uzlaşma. Bize göre, Erdoğan dönemi, önemli bir şey olmazsa 2016'ın ilk üç ayını göremeyecek gibi.

 

Yazarın Diğer Yazıları