Halam meselesi

Eh, seçim denilen demokrasi kandırmaca oyunu da bitti. Sonuçlar, ben dâhil, herkesi şaşırttı. Sadece beni mi, yurt dışındaki tüm gözlemciler de şaşkın. Ortada bu kadar vukuatı varken, nasıl yüzde 49'a çıktı oy oranı, anlayamıyorlar. Hoş, ben de anlamış değilim ya. Hani, seçim hileleri gibi konulara sığınmak da, içimden gelmiyor.

Çünkü Türkiye'de, özellikle 1980 sonrası yeni neslin, nasıl Atatürk Türkiye'sinden uzaklaştığına, artık inandım. Hele hele, bazı meclislerde, Atatürk kurtarmasaydı da adımız, İngiliz, İtalyan, Fransız, Yunan işgali altında büyüyen Maria veya John diye değişseydi diyebilen bir gençlik. Bir projenin ayağı mı, yoksa milletin çıkarcılığı, yoksa kolay para kazanma olayı mı, bilemiyorum. Sonuç ortada, millet, kendisine hakaret eden, tekme atan, küfreden, yolsuzluklara boğulmuş bir siyasi eğilimi temizlemeden, onlara sığındı.

                Kısa bir siyasi öz eleştiri yaparsak, Haziran seçimleri ardından, en azından, Meclis Başkanlığı, iktidara kaptırılmadan seçilenler, 4 ay boş oturacaklarına, yolsuzlukları soruştursaydılar, sonuç bu mu olurdu? Kim bilir? Veya ana muhalefet, kurucusunu terk ederek, laiklikten taviz vererek, kurucusunu soykırımı ile suçlayıp, ülkenin parçalanması yolunda çaba harcasa da oy alamayacağını gördü. Öte yandan, adı bir terör örgütü ile özdeşleşen, bir siyasi parti liderinin, üstü kapalı/açık tehditlerinin de nasıl tepki yarattığı görüldü.

Hatalarını kabul eden yok

                Sonuç, eski tas eski hamam. Arkadaşlar, aradan tereyağından kıl çeker gibi, sıyrıldı çıktı. Çıkar çıkmaz da, eski şarkılarına dönüp, anında sağ gösterip, sol vurmaya başladılar. Açılış şantajı karşılığında Başkanlık, avanta karşılığı ahlak ve adalet satıldı. Hele, Amerikan usulü başkanlık demiyorlar mı, ağzım açık dinliyorum. Adam gibi bir parlamento denetimi olmayan sistemlerde, tam bir diktatörlük. Siyasi parti liderlerinin belirlediği ve siyasi parti liderinin seçilmesiyle noktalanan başkanlık sistemi. Daha önce yazmıştım, Amerikan usulü başkanlık sistemindeki denetim mekanizmalarını. Adayların geçmişlerinin, nasıl FBI tarafından araştırılıp, kamuya açıklandığını. Bir de bizdeki yarısı hakkında soruşturma açılmış siyasiler. Komedi, inanın komedi.

Bu arada, seçime giren muhalif partilerde, başkanlık kavgaları. Daha önce biat edenler, şimdilerde ayaklanma havasında. Tam da, birliğe ihtiyaç olunan bir dönemde. Sonra da, her zaman olduğu gibi, hatalarımızı başkalarına yıkma çabası. Bunları mutlaka Amerika, Almanya, Fransa veya İngiltere yaptı masalıyla, kendimizi sıyırmak için komplo teorileri. Hani, biz çok düzgünüz de el berbat varsayımı. Acı ve insanın midesini bulandıracak bir varsayım. Özetle, fakir gene fakir, ahlaksız gene ahlaksız, avantacı gene avantacı, yalaka gene yalaka.

Yurt dışına gideceklere uyarı

                Neyse bırakalım "halam" hikâyelerini. Önümüzde, asrın liderinin ağırlayacağı, bir Antalya G-20 zirvesi var. Burada da, bizdeki ahlaksızlığı teşvik edip, sonra da eleştiren, dost ve müttefiklerimizle bir araya gelinecek. Bu zirveden, arkadaşın sayıları milyonları bulan Suriyeli dostlarının, bizim sınırlar içinde durdurulması fikri onaylanacak. Mülteci konusu, şimdilik topun Ankara'ya atılması ile durulmuş gibi. Ancak Batılı müttefiklerimizin, bize bakışlarında da önemli değişimler var.

                Bu farkı, yurt dışında yaşayan Türkler veya Türk pasaportu taşıyan kişiler, fark ediyor. Son yıllarda, gizli gizli seyreden bir akım, artık gizlenemez boyutlarda. Suriye ve Orta Doğu'dan mülteci akımı, bu eğilimi tetikledi. Yabancı basında, sürekli topraklarında yaşayan, vatandaşlığa sonradan geçirilen kişilerin, ana vatanlarına gönderilmesi tartışılıyor. Hele hele, bizde son günlerde moda olan, sakallı genç tipleri, gümrük kapılarında gördüklerinde, IŞİD'li görmüş gibi durup bir daha düşünüyorlar. Yurt dışına gideceklere uyarması benden.

                Gelelim, hep üzeri örtülen konumuz, ekonomiye. Her ne kadar, bizim ekonomi dâhileri, Türk ekonomisini, Amerikan Merkez Bankası açıklamalarına bağlasalar da durum öyle değil. Amerikan ekonomisi yükselirken, bizimkinin inişi, aslında farklı bir konu. Mesela, dolardaki zikzakları, iniş çıkışları, hâlâ yürekleri yiyip de, adam gibi açıklayanı yok. Herkes, Türk ekonomisindeki kırılmaları anlatırken, hâlâ Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) Aralık ayında yapacağı açıklamalara bağlıyor, anlaşılır gibi değil.

                Yıl sonuna kadar ödenmesi gereken borçlar, ne olacak? Söz verilen, dar gelirliye zamlar ne olacak? Boş hazineyi doldurmak için, yolda olan zamlar ne olacak? Emekliler de yüz liralık zammı, artık yaz tatillerinde veya yeni alacağı arabaya, satın alacağı eve harcar. Artanı da harcamak için yeni bir TOKİ kurar.

Yazarın Diğer Yazıları