"Arap Baharı" küresel teröre dönüştü!

Ne yazık ki; dünya "inanç" orijinli teröre iyice bulaşmış bulunuyor.

Gerçekten de; "Arap Baharı" çoğu ülkeleri harabeye çevirirken, bombaların artık nerede ve ne zaman patlayacağı tahmin bile edilemiyor.

Ne var ki Müslümanlar, hem "hedef" çoğu kez de "saldırgan" oluyor.

Tabii ki, bu denklem haline gelen paradoksun çözümü gün geçtikçe daha da karışıyor.

Her ne kadar, bombalar Batı ülkelerinde patladığında bunun tepkileri hem çok büyük oluyor, hem de ceremesini eninde sonunda Müslümanlar çekiyor.

Üstelik Batı'da, İslam'a karşı "nefret" ve "intikam" duyguları yükseliyor.

Oysa, "barış" anlamına gelen İslam'ın değil suçu, etkisi bile bulunmuyor.

Kaldı ki, sözde Müslüman'ın diğer bir Müslüman'a vahşeti akılları zorluyor.

Anlaşılan, insanlığın en büyük düşmanlarından "terör" ne din, ne mezhep, ne de etnik fark gözetiyor.

Terör nefretle kınanmalı

Ancak, bir dinin veya mezhebin hatta inanışın aleyhine kullanıldı mı, hem tahribatı sanıldığından fazla, hem de çok uzun vadeli sürüyor.

Her şeyden önce, kimin tarafından gelirse gelsin ve kime karşı yapılırsa yapılsın, terörü şiddetle, nefretle kınamak gerekiyor.

Kınamadan, nefrete kapılmadan önce önlemlerin alınması öne çıkıyor.

Terörü kaynağında kurutmak ve ne tür olursa olsun desteklememek öncelikli yer alıyor.

Bugün Orta Doğu'ya bir bakıldığında, eski terör örgütlerinin yanı sıra, en kanlılarının PKK, PYD ve IŞİD olduğu görülüyor.

Böylelikle, insanoğlunun çekineceği en önemlisi tedbir alacağı dolayısıyla desteklemeyeceği terör örgütleri kendini adeta "ifşa" ediyor.

Bu kanlı terör örgütlerinden, askeri ve siyasi desteğin çekilmesi öncelikli önlemler arasında geliyor.

Bu arada; PKK'nın uyuşturucu, PYD'nin silah ve IŞİD'in de petrol satışına, şimdiye kadar neden engel olunamadığı zihinlere takılıyor.

Eğer gezegenimiz terör belasından kurtulmak istiyorsa özellikle Batı'nın silah satımını veya desteğini kesmek zorunluluğu kendiliğinden doğuyor.

Gel gör ki Batı'nın silah yapımı ve satımı bir türlü bitmiyor.

Çünkü, çok muhtaç olduğu petrol gibi enerji maddelerine harcadığı paraların sonu gelmiyor.

Petrol baş belası

Yaşanmakta olan kanlı olaylar, petrolün "baş belası" olduğunu adeta ispatlıyor.

Dünyaya muhtaç olduğu enerjinin büyük bir bölümünü sağlayan, Orta Doğu ve Avrasya bölgelerinin daima tehlikenin odağı halinde olması, hepimizi hem düşündürüyor hem de endişelendiriyor.

Nitekim, sözde "Arap Baharı" ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor. Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu'ya bakıldığında; çeşitli görüntüler, süreçler, beklentiler ve tehlikeler görülüyor.

Bilindiği gibi; Türkiye uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.

Zaten, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu'dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.

Yeryüzünde; en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin "petrol" yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.

Bugünden sonra da yine petrol ve onun sağladığı zenginlik, güç için "vahşet" denilebilecek büyük kavgalar beklenirken, hem silah üretimi ve satımı hem de terörün biteceği sanılmıyor.

Afganistan'da çekilen pim

Aslında, yıllar önce Afganistan'da "çekilen pim"in tahribatı, ülke ülke, günümüze kadar yayılıyor.

Irak'ın Kuveyt'i işgali, Körfez Savaşı, ABD'nin müdahalesi, Saddam'ın ve Kaddafi'nin ortadan kaldırılışı, Mısır, Tunus'taki siyasal değişiklikler, Irak'ın parçalanması, Yemen'deki ayaklanmalar ve Suriye iç savaşı; kanlı zincirin halkalarını oluşturuyor.

İsrail'i kollamak için Filistin'i tanımama hatta onu paramparça etme gayretleri gözler önünden geçiyor.

Uygulamaya aralıklarla konulan tehlikeli senaryolar siyasi ve askeri planlar, yeni ve daha büyük petrol savaşlarını çağrıştırıyor.

Yazarın Diğer Yazıları