"Başkanlık Sistemi" Orta Doğu'da bir kâbus!

Bölgemize artık göz atıldığında ne yazık ki; harap edilen Irak, Libya, Suriye ve Filistin'e yakın zamanda eklenen Yemen'den sonra Orta Doğu'nun hem fiziki, hem siyasi coğrafyasının paramparça olduğu görünüyor.

Yarım asır önce İsrail tarafından yakılan ateş, en son IŞİD'in ortaya çıkmasıyla; değişik ve tehlikeli biçimler alarak bir duruluyor bir yayılıyor.

Bir yanda; adeta "şirazesi" bozulan bazı ülkelerde, daha büyük ve sürekli olayların çıkmasından veya çıkarılmasından korkuluyor.

Öbür yanda; ABD, "kazmış olduğu çukura" düşmekten hâlâ endişeleniyor.

İnsanoğlu, "çelişkiler yumağı" haline getirilen gezegeninde, çaresizlik içinde çırpınıp duruyor.

Din ile mezhep ile kısacası inanç ile oynamanın ne "korkunç" gelişmeler gösterdiği yeniden ispatlanıyor.

Yani, büyük bir nüfus ve yer altı-üstü potansiyele sahip olan, sıkı siyasi rejimler altında "geçinmeye"  ve "yaşamaya" çaba gösteren halkın bu  "tılsımı" hep kamçılanıyor.

Aslında; "Suriye çıkmazı" ABD'yi uyandırarak, Orta Doğu'da yaratılan potansiyelin tehlikesini ortaya atmış bulunuyor.

Afganistan ve Irak'tan "dili yanan" Pentagon, artık "Bahar" esintilerine her halde inanmıyor.

Nitekim, IŞİD'e karşı uzun süredir giriştiği ve sonuç almadığı sınırlı hava harekâtı bunu kanıtlıyor.

Beklenmedik veya ani tezgâhlanan oyunlardan, planları alt üst oluyor.

Müslüman ülkelerde, artık daha fazla kan dökülerek vahşete yardımcı olunmaması temenni ve dileğini bütün sağduyulu insanların paylaşması ve desteklemesi gerekiyor.

Aslında ABD Başkanı Obama'nın yine "zor" günler yaşadığı öne sürülüyor.

 Söz "Başkanlıktan" açılmışken, sisteminin yıllardan beri uygulandığı ABD'de bile, başta kim olursa olsun, hatta ne kadar dirayetli ve güçlü-kudretli olursa olsun, dünyadaki iz düşümü insanlığı özellikle İslam alemini daima dehşete düşürüyor.

 "Başkanlık", "Yarı Başkanlık" ve benzeri yönetimlerin özellikle Orta Doğu'da doğurduğu izlere kısaca da olsa yeniden değinmek de bugünlerde önem kazanıyor.

Bunca iç ve dış kargaşaya daha doğrusu tehlikeye rağmen gündemden düşmeyen "Başkanlık" sisteminin bütün İslam ülkelerinde, sık sık kargaşaya, iç isyanlara ve çatışmalara neden olduğu nedense dillendirilmiyor.

Bütün İslam coğrafyasında eksilmeyen sancının sebebi başkanlık veya benzeri  "mutlak yönetim", "otoriter yönetim" veya "tek yönetim"den kaynaklandığı da kuvvetle iddia ediliyor.

Bu arada, tarihi kanlı kavgaların ve iç çatışmadan odaklanan isimlerin başında gelen; Nasır, Hafız Esad, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi hatta Ürdün Kralı Hüseyin'in, bu tür başkanlıktan veya benzer şiddetli yönetim tarzından asla vaz geçemedikleri hemen hatırlanıyor.

Bir de, hiç unutulmaması icap eden, İslam ülkelerinin yönetim şekilleri her şeyi zaten açıklıyor:

Gerçekten de; Sudan, Mısır, Yemen, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Irak, Suriye, Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Lübnan, Ürdün, Umman, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Afganistan'ın yönetim şekli başkanlığı andırırken, buralarda sıkıntı hiç eksilmiyor.

Oysa, hür dünya hızlı bir şekilde ileri demokrasi rejimlerinin peşinde koşuyor.

Daha müreffeh, daha özgür ilkeler başta gelirken, "hesap sorma", eleştirme, onaylamama gibi istekler gündemi zorluyor.

Yani değil "Başkanlık" hatta "Yarı Başkanlık" sistemleri hızla değerlerini daha doğrusu konumlarını yitirirlerken "Sivil Toplum Kuruluşları"nın bile söz sahibi ve etkili olduğu geniş yelpazeli demokrasilerden bahsediliyor.

Bir bakıma, geniş halk tabakaları "kendi kendilerini" denetleme yöntemine en yakın demokrasileri bulmaya ve seçmeye çaba harcıyor.

Özellikle: "yeterli beslenme", "çevreyi koruma", "silahsızlanma", "kimsesiz çocuklar", "zorunlu göç" ve "güvenli yaşama" uğruna harcanan çabaların, otoriter rejimler tarafından durdurulmasına karşı geliniyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, Başkanlık veya benzeri sistemlerin özellikle İslam dünyasında, demokrasi yapılanmasından hatta insan haklarından uzaklaşmaya neden olduğu ortaya çıkıyor.

Yazarın Diğer Yazıları