Mr. Ahmet goes to Washington

Bugün geleneksel havaya uyup, havanda su dövmeyecek, bazı gözden kaçan gerçekleri işlemeye çalışacağım. Özellikle de yakın tarihimizi ve geleceğimizi etkileyen ve etkileyecek dış politika alanındakileri.

Dünü bile hatırlamayan gençler bilmez, Amerikan sinemasında şimdilerde klasikler arasına giren 1939 yapımı James Stewart'ın başrolünü oynadığı bir film vardı, "Mr. Smith goes to Washington" (Mr. Smith Washington'a gidiyor). Bu filmde, Amerika'nın bir eyaletinin senatörü ölünce, eyalet valisi, ölen senatörün yerine genç ve Amerikan siyasi sistemine karşı bir kişiyi atar. Olay, yeni adayın ülke siyasi düzenine karşı mücadelesi üzerinedir. Konumuza gelince; Sevgili okurlarım, önemsiz bir şeymiş gibi, geçen hafta basında bir haber göründü. Konu, Ahmet Davutoğlu'nun Washington'a gidip, Obama ve ABD Başkan Yardımcısı Biden ile görüşeceği üzerineydi. Her ne kadar, resmen doğrulanmasa da hem Ankara, hem de Washington, bu olayı perde arkasından doğruladı. Tuhaf olan, Washington'da Erdoğan'a randevu vermede ayak sürüyen Obama yönetiminin, küt diye randevu vermesiydi. Ve hatta bu görüşmenin 5 Mayıs tarihinde yapılacağı söylendi. Şaşırmıştık. İrdelemeye başladık

Kim erteledi...

Tabii, bizim bağımlı basının haddine düşmediği için, konuya hiç değinilmedi. Neden ABD, Davutoğlu ile, Erdoğan dışında bir diyalog kapısı aralamak istiyordu? Son aylarda, Erdoğan ile Davutoğlu'nun arasının açıldığı ve hatta zıtlaştıkları söyleniyordu. Bence işin sırrı, burada.

Sonra, aniden bir şeyler oldu ve Ankara, gezinin ertelendiğini duyurdu. Aniden patladığı gibi aniden iptal edildi. Tarihine kadar kararlaştırılan bu ziyaret öncesinde, mutlaka önemli bir şey olmuştu ki bu görüşmeye dur denilmişti. Ankara'ya bakarsanız, bu görüşmeyi kendileri erteledi. Ama eminim, görüşmenin ertelenme teklifi Washington'dan geldi. Peki, ama neden? İşte kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım.

Neden, AKP içinde Davutoğlu'nun yetkilerinin kısıtlanması mıydı? Neden, Saray'ın bu ziyaretten duyduğu rahatsızlık mıydı? Belli ki Amerikalılar, açıklama ve eylemlerinden rahatsız oldukları Saray'ı devre dışı bırakmaya çalışıyorlardı. Bunun ilk örneğini, Erdoğan Washington'da toplantıdayken, Obama'nın kapı önünde bir basın toplantısında eleştirmesiydi.

Acaba Türkiye'de bir istikrarsızlığa neden olmadan, gene tek parti iktidarının devamını sağlayıp, daha kolay uzlaşabilecekleri ve daha mantıklı ilişkileri yürütebilecekleri bir alternatif mi aranıyordu? İnanın bilmiyorum. Yalnızca mantık, bu işe birilerinin müdahale ettiğini ve son anda bozduğunu ortaya koyuyor. Washington cephesinde Erdoğan'ın lobi gücünün etkili olduğu palavrasını yemem. O kadar etkili olsalardı Erdoğan randevusunu ayarlarlardı.

Planda yeri yok mu?

İyi de bu müdahale öncesi Davutoğlu'nun partiyi ve hükümeti sürdürebileceğine inanan Washington, bu inancını neden yitirdi? Veya Washington, Davutoğlu'nun nutuklarında söylediği kadar güçlü şekilde partiye hâkim değil miydi? Veya daha kötüsü, Washington, Erdoğan'ın üstünü çizdiği gibi onun da mı üstünü çizmişti. Yoksa Meclis Başkanı'nın laiklik çıkışı ve bu çıkışa Davutoğlu'nun destek vermesi mi etkili olmuştu. Ya da Washington'un yakın tarihte uygulamaya koyması beklenen planında ona da yer yok muydu?

Bence işin sırrı, burada yani uygulamaya konacak planda yatıyor. 

 

Yazarın Diğer Yazıları