"İslam Ordusu" ve "Başkanlık"!

Bunca iç ve dış kargaşa içinde bocalayan Türkiye'yi, ne yazık ki daha zor günler bekliyor.

Her şeyden önce, tehdit altındaki toprak bütünlüğümüzü korumamız gerekiyor.

Büyük ölçüde "Başkanlık" isterisinden kaynaklanan iç karmaşayı bir yana bırakırsak, dış tehlikeler sürekli bağımsızlığımızı tehdit ediyor.

Gerçekten de, bir yandan içine düştüğümüz Orta Doğu çukuru, diğer yandan Batı'nın sıkıştırmaları ve Ege'de işgal halindeki 17 adamızın verdiği görüntüler istikbalimizi karartıyor.

Bir yandan Ege'de içine düştüğümüz durum diğer yandan terör örgütlerinin saldırıları karşısındaki "pasif" tutumumuz koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ne hiç yakışmıyor.  

Durum, yediden yetmişe halkımızı kara kara düşündürüyor.

Tam 14 ay önce, bu sütunlarda yer alan Yunan işgalindeki adalarımızla ilgili uyarımıza Yeniçağ'ın yanı sıra birkaç yazar arkadaşımızdan başka kimsenin kulak asmaması hele AKP iktidarının suskunluğu utanç veriyor.

Zaten, 2004'ten beri Ege Denizi'nde Türkiye aleyhine gelişen bu olaya, AKP iktidarı, uzun süre "AB'ye giriş kampanyaları"  nedeniyle sessiz kalarak, işgal edilen ada sayısının zamanla 17'ye yükseldiği biliniyor.

AKP iktidarı, 17 adanın gündeme girmesini hiç arzu etmiyor.

MHP ve CHP muhalefetinin yaptığı girişimler her seferinde kısa sürede kesintiye uğruyor, nota dahi verilmiyor.

14 Nisan 2016'da, Yunan Kara Kuvvetleri'nin, işgal edilen Koyun Adası'nda hava savunma tatbikatı yapması Yunan Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı'nın katılması, nedense bardağı taşırır son damla olarak değerlendirilmiyor.

Böylece, Yunanistan "resmen" işgal ettiği adalarımızı üs olarak kullanıyor.

IŞİD belasına gelince

IŞİD'ın Kilis ilimize Katyuşa saldırıları ise içine düştüğümüz veya düşürüldüğümüz durumu açıkça dünyaya gösteriyor.

Bir terör örgütünün, bir vilayetimize pervasızca füzelerle saldırması ne demek oluyor!

Çoğu vakit can ve mal kaybına neden olan her füze saldırısından sonra, toplarla "sadece" misilleme ile yetinilmesi her Türk'ü üzüyor.

Bir terörist örgüte, sözüm ona "angajman" kuralları uygulaması "ciddi" bir misilleme anlamına gelmiyor.

Madem ki terörist örgütün konumu ve stratejisi belli  topyekûn imha edilmesi akla daha yatkın gelmiyor mu?

Türkiye'nin "Rusya'ya vurur korkusuyla" uçaklarını savaş dışı bırakması bir yana, neden koalisyon güçleri bu belayı bitirmiyor?

Oysa, bir NATO ülkesinin taarruza uğraması, Rusya'ya rağmen müdahaleyi icap ettiriyor.

 Ne var ki bambaşka senaryo ve komplo teorileri de öne sürülüyor.

Türkiye'nin Suriye'ye girmesiyle özetlenebilecek senaryoda, yeni kurulan İslam Ordusu'nun askeri harekatından bahsediliyor.

Üstelik, Türkiye'nin Suriye'ye girişinden hatta Süleyman Şah Türbesi'ni eski yerine nakletmesinden sonra Türkiye'de genel seçimden söz ediliyor.

ABD destekli  projeye göre; AKP'nin Anayasa'yı tek başına değiştirmesinden sonra da "Başkanlık" sitemine geçmesi tasarlanıyor. 

Aslında, Türkiye'nin Katar'da üs kurması Suudi Arabistan'ın İslam Ordusu'nu finanse etmesi, beraberinde Orta Doğu'da bir "Sünni" askeri gücün ihdas edilmesini çağrıştırıyor.

"Çöl Kalkanı"

Projenin başlangıç işaretleri gün geçtikçe ortaya çıkıyor.

Bu arada, "Sünni" askeri gücün, İran'a, Yemen'e ve istikbaldeki Esad'lı Suriye'ye karşı "Çöl Kalkanı" görevini üstleneceği tasarlanıyor.

Öte yandan, Türkiye'nin Suriye'ye girebileceğini de Davutoğlu El Jezire televizyonu açıklamasına karşılık Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye'de bulunan Rus hava gücü nedeniyle Türkiye'nin Suriye'ye kara harekatı düzenlemesi ihtimalinin bulunmadığını söylemesi, projenin varlığına işaret olarak gösteriliyor.

 İster bu tür senaryolar ister içinde bulunan gerçek durum Türkiye'nin yeni bir hamle yapma mecburiyetini doğuruyor.

Özellikle Kilis'e karşı yapılan pervazsız saldırıların kesin bir şekilde önlenmesi ve zaman içinde Türk uçaklarının da en azından koalisyon güçleri arasında uçmalarının sağlanması, yeni kurulacak AKP hükümetinin öncelikli ve zor görevleri arasında yer alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları