Doğu Akdeniz'de olmalıyız

Ülkemizde günlerdir biri Kanal İstanbul, diğeri Doğu Akdeniz olmak üzere iki konu hararetli bir şekilde tartışılmaktadır. Doğu Akdeniz konusu incelendiğinde, Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMA) arasında 27 Kasım tarihinde "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası"nın imzalanması bölgede güç dengelerini değiştirdi.

Daha sonrasında iki ülke arasında imzalanan "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası"nın TBMM'de kabulü ve KKTC'de SİHA ve İHA'lar için askeri üs inşa edilmesi Türkiye'nin bölgede önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koydu. Buna ilaveten Libya'nın Türkiye'den asker gönderme talebinin gündeme gelmesiyle konu farklı noktalara taşınacaktır.

Sözkonusu anlaşmaların uygulanabilirliği, Libya'da süren iç savaşın nasıl bir gelişme göstereceği başta olmak üzere uluslararası alanlarda bu mutabakata karşı olan hasım ülkelerin yürüttükleri çeşitli kampanyaların sonuçlarına bağlı olacaktır.

2010'da başlayan Arap Baharının Libya'daki etkisi diğer ülkelere göre daha kanlı olmuş, bunun sonucunda Libya'yı 42 yıl yöneten Muammer Kaddafi linç edilmiş ve ülke büyük bir iç savaşa ve halen de devam eden siyasi ihtilaflara maruz kalmıştır. Aşiretlerin siyasi ve toplumsal hayatta oldukça etkili olduğu Libya topraklarını, günümüzde iki ayrı hükümet ve parlamento yönetmektedir.

İlki Trablus'ta Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru hükümet olan UMH'nın Başkanı Fayez El Saraj bulunmakta olup imzalanan söz konusu anlaşmayla iki ülke deniz yetki alanlarını belirlemek hakkına sahip olmuşlardır. Diğeri Libya'nın doğusunda Tobruk merkezli Temsilciler Hükümetinin başında ise General Khalifa Hafter bulunmakta olup önemli petrol limanları ile ülkenin %90 toprakları onun kontrolündedir.

Ancak nüfusun çoğunluğu ülkenin batısında UMH kontrolündeki başkent Trablus ve Misrata'da yaşamaktadır. Bu arada Hafter her an Trablus'a taarruz tehdidinde bulunarak UMH hükümetinin teslim olmasını da talep etmektedir. Birkaç gün önce beni ofisimde bizzat ziyaret eden Libyalı bir aydın, "General Hafter'in başarılı olup Trablus'u ele geçirmesi durumunda Türkiye ile diplomatik ilişkilere son vererek Türk Büyükelçisini sınır dışı etme düşüncesinde olduğunu" söyledi.

General Hafter'i, Fransa, Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri aktif olarak desteklemektedirler. Londra çıkışlı Sharq al Awsat gazetesinde yer alan habere göre;  Hafter'ın silahlı gücünün genellikle dünyanın birçok ülkesinden gelen farklı uyruklu milislerden oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle DEAŞ (IŞİD)  benzeri paralı askerlerden oluşan bir örgütlenme olduğundan söz etmek mümkündür.

Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Libya'nın petrol yatakları, rafine ve limanlarının kontrolünü ellerinde bulundurmak için hem iç hem de dış güçler arasında büyük mücadeleler sürdürülmektedir.

Doğu Akdeniz günümüzde dünyanın çok önemli stratejik enerji merkezi durumuna gelmiştir. Doğal gaz için Fransa, İtalya ve ABD'nin dünya çapındaki dev petrol şirketleri ve kıyıdaş konumunda olan Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Mısır, İsrail, Lübnan ve hatta Ürdün de çıkarları için Kıbrıs'ı mesken tutmuşlardır. Rusya ise General Hafter'den yana tutumu sayesinde Libya'da petrol alanında faaliyet göstermesi nedeniyle konunun dışında kalmak istememektedir. Bu durumda Türkiye de, Suriye'de önemli ilişkiler içerisinde bulunduğu Rusya'nın Libya konusundaki tutumunu değiştirebilmek için yakında bir heyeti Moskova'ya gönderecektir. 

Diğer taraftan Türkiye'ye karşı cephede yer alan Yunanistan ve Mısır öncülüğündeki bazı ülkelerin UMH ile imzalanan söz konusu anlaşmanın yasa dışı olduğu ve uluslararası deniz hukukunu ihlal ettiği gerekçesiyle Lahey Adalet Divanına başvurdukları ileri sürülmektedir.

1515-1912 yılları arasında yaklaşık 400 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Libya halkı tarihi ve kültürel bağları nedeniyle Türklere karşı sevgi beslemektedir. Atatürk o dönemde iki kez Libya'da bulunmuştur. Türkiye-Libya anlaşmasında uluslararası çıkarlar örtüşebilir, ülkeler arasında ortak çalışmalar yapılabilir ve anlaşma "Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarını değiştirebilirken başta Mısır ve İsrail olmak üzere bazı ülkeler tarafından kabulü halinde yeni çıkarlar kapsamında yeni formüller ortaya çıkabilir. Mısır ile Türkiye arasında alt seviyedeki görüşmelerin devam ettiği ileri sürülmektedir. Bu konuda Türkiye'nin yüksek menfaatleri söz konusu olduğundan görüşmeler İsrail dahil üst seviyeye taşınmalıdır.

Doğu Akdeniz'de, Türkiye'nin milli çıkarları gelecek nesiller için büyük ölçüde önem arz etmektedir. Bu konuda ulus olarak hep beraber hareket etmek en akılcı yol olacaktır. Bu arada Türkiye fazla vakit geçirmeden harekete geçmeli ve UMH hükümetine askeri eğitimler dâhil gerekli destek verilmelidir. Aksi takdirde imzalanan anlaşmanın hiçbir yararı olmayacaktır.

 

Yazarın Diğer Yazıları