Kudüs'ten yükselen çığlık

Tabii ki; Orta Doğu anılınca, akla petrol, gaz, su kısacası "enerji" geliyor.

Bir bakıma Orta Doğu bu kaynaklarıyla süper güçlerin her zaman iştahını açıyor dünyanın başına "bela" oluyor.

Oysa, Orta Doğu'yu "siyasal" dayatmalar hatta tarihi istemler ve iştahlar daha da gizemlendiriyor.

Son senelerde özellikle şu sıralarda Suriye ve Irak'ta akıtılan kan bölgeyi daha da tehlikeli hale sokuyor.

"Enerji" ve çatışmalar bütün ağırlığıyla bir yana bırakılırsa Filistin ve İsrail'in anlaşmazlığı yıllardan beri Orta Doğu'ya hem diplomatik hem askeri damgasını vuruyor.

Filistin ve İsrail düşmanlığının en önemli faktörünü Kudüs'ün teşkil ettiğini de bütün dünya kabul ediyor.

Aslında, Kudüs üç dinin de şehri olduğu biliniyor.

Ne var ki, özellikle İsrail bunca insan kaybına rağmen Kudüs'ten asla vazgeçmiyor.

 Gerçekten de Kudüs, hem Orta Doğu'nun hem de İsrail-Filistin'in "mihenk taşı"nı oluşturuyor.

Kudüs'ün konumunu, ağırlığını ve üç din üzerindeki etkisini kavramadan, kabul etmeden barışı düşünmemek gerekiyor.

Bir yandan askerlerimiz yıllar sonra yine Suriye'de çarpışırken ve yeni cephelerden bahsedilirken diğer yandan Kudüs'ten yükselen acı çığlıklar sanki tarihi çağrıştırıyor.

Nitekim Tayyar Arı'nın kapsamlı "Orta Doğu" eserinde, Kudüs'ün önemi şöyle özetleniyor;

"Orta Doğu bugün, dünyada insanlığın tamamına yakınını kapsayan üç büyük dinin doğduğu yer olması açısından önemlidir.

Yahudilerin ilk yerleşim yerleri, ilk kurulan Yahudi devletinin başkenti ve Hz. Süleyman Mabedi'nin burada bulunması gibi nedenlerle Yahudiler için oldukça önemli olan Kudüs, diğer dinler açısından da en az bu kadar önemlidir ve dolayısıyla bu açıdan bakıldığında stratejik bir değer taşımaktadır.

Çünkü İsrailoğulları kendi tarihsel kökenlerini buraya bağlarken; Beytüllahim'de (Betlehem) doğan ve Nasıralı (Nezareth) olarak bilinen Hz. İsa da Peygamberliğin başlamasından (M.S. 27) çarmıha gerildiğine inanıldığı M.S. 30 yılına kadar Kudüs'te yaşamıştır.

Kuran'da adı geçen peygamberlerin yaşamış olduğu yer olmasının dışında Miraç olayının da gerçekleşmesi Kudüs'ün (ve özellikle Mescid-i Aksa, El- Aksa veya Harem-i Şerif) Müslümanlar açısından da ayrı bir değer ve öneme sahip olmasına neden olmaktadır.

Ayrıca Kudüs, İslamiyet'in ilk yıllarında bir süre için de olsa (Hicret'ten iki yıl sonra 624'e kadar) Müslümanlar için kıble işlevi de görmüştür.

Halife Hz. Ömer'in 637'de Yermuk savaşında Bizanslıları yenmesi üzerine bölge Müslümanların egemenliğine geçmiş ve Hz. Ömer, Kutsal Mabedi diğer adıyla Mescid-i Aksa'yı tamir ettirmişti."

İsrail'in yine Gazze'ye yönelik saldırıları Orta Doğu'da beklenen askeri hareketliliği fiilen başlatmış gibi görülüyor.

Şimdi bütün dünya, "Kenan Elleri"ndeki gelişmeyi merakla takip ediyor.

İçine girilen süreçte, daha fazla kan ve gözyaşı dökülmemesi isteniyor.

Fakat her şeye rağmen; her iki taraf da, aslında "Kudüs olmadan asla!" diyor.

Ancak, şimdilerde "Kudüs" isteminin yanı sıra İsrail'in Filistin toprakları üzerinde, kanlı egemenliğini yeniden başlatma gayreti fark ediliyor.

Gerçi, İsrail'in politikası ve askeri konumunun hiçbir zaman değişmeyeceğini yakından bilen ve takip edenler, Gazze'deki Filistin yönetimine rahat nefes aldırmayacağını öne sürüyor.

Buna mukabil, Filistinlilerin de, vermeleri muhtemel büyük can ve mal kayıplarına rağmen Gazze şeridini koruyacakları da bekleniyor.

İşin en dramatik yanını ise, zarar gören Filistinli sivillerin çokluğu oluşturuyor.

Bu arada, "ateşkes" diplomasisine rağmen Filistin topraklarında, yeniden, savaş, katliam ve terör birbirine karışıyor.

Gelişmeler, diplomatik yollardan kesin önlemler alınamaması halinde, İsrail'in sadece Gazze ile yetineceğini göstermiyor.

En azından, Golan Tepeleri'nde İsrail'in öteden beri arzuladığı düzeltmeleri yapmaya girişmesi muhtemel görünüyor.

Yazarın Diğer Yazıları