Orta Doğu'da ittifaklar ve ihanetler!

Orta Doğu'da artan askeri ve siyasi değişimlerin, beklenmedik gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor.

Aslında, olaylara bigane olmayan her yazarın zaten beklentisi ve tanıklığı hep bu oluyor; Yani bazen "günü birliğine" bile yeni yeni olaylar bölgeyi tedirgin ve tehdit ediyor.

Her şeyden önce; Orta Doğu'ya doğrudan doğruya ilgi duyan ve bunu bir proje ile dünyaya deklare eden ABD, arkasından da Rusya ve Türkiye'nin yanı sıra İran, İsrail ile Katar gibi ülkeler arasına, yer yer istila halindeki Irak ve Suriye'yi de katmak gerekiyor.

Tabii ki, kaynağını enerji ve enerji yollarından alan bu isteğe Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Ürdün gibi ülkeler de dolaylı olarak katılıyor.

Öte yandan, daha önceleri ikiye ayrılan Sudan, üçe bölünen Libya hatta yıllarca kargaşaların hüküm sürdüğü Afganistan ve Yemen zaten ABD'nin projesinde öteden beri yer alıyor.

Yani, nereden bakılırsa bakılsın bir düzineden fazla irili ufaklı devlet Orta Doğu'da "ben de varım" diyor. Terörist örgütler de kendilerini unutturmuyor.

Oysa; Orta Doğu'da Irak ve Suriye en büyük tehlikeyi yaşıyor.

Daha doğrusu her iki ülkenin de en az üçer parçaya ayrılması "adeta geliyorum" diyor.

İşte böylesine bir atmosfer içinde en fazla Türkiye'nin "tedirgin" olması, parçalanacak ülke haline gelmemesi hatta düşünülmemesi hayati önem taşıyor.

***

Türkiye, "hassas" günler geçiriyor. Kılı kırk yararcasına bir "pür dikkat" bir "tarafsızlık" ve bir "dik duruş" sergilemesi icap ediyor.

Türkiye'nin hiçbir söze veya taktiğe kanmaması gerektiği gibi hiçbir "saldırı planı"nın öncüsü hatta aktörü olmaması stratejik değer kazanıyor.

Özellikle, ABD'nin çeşitli plan ve girişimlerinin her an tuzağa dönüşme ihtimalinin asla gözden kaçırılmaması öncelikli koşul oluyor.

Üst üste yapılan Genelkurmay Başkanlığı zirveleri Rusya'nın ve ABD'nin büyük oyunlarının ihtimali akılları zorluyor.

Irak'ın kuzeyinde bir peşmerge devletçiğinin yanı sıra PKK orijinli başka bir Kürt oluşumunun da hazırlandığı ihtimalleri gittikçe artıyor.

Garip bir beklenti ise her iki Kürt oluşumun bir birleriyle çatışma ihtimallerinin gün geçtikçe çoğalması sanki kendiliğinden oluşuyor.

Bu arada, mezhep ayrımcılığına dayalı görüşlerin ve güç gösterilerinin, Irak-Suriye kuşağında boy atmasından büyük endişe duyuluyor.

Orta Doğu'ya nereden bakılırsa bakılsın İsrail, "her taşın altından" güçlü ve tehlikeli bir profil çiziyor.

Nitekim, Özcan Yeniçeri'nin belirttiği gibi Trump'ın "bir İsrail projesi" olduğu biliniyor. "Gerçekten de Kudüs'ün İsrail'in başkenti olması, İslam düşmanı stratejileri devreye sokma konusunda Trump, İsrail'in çok önündedir. ABD'nin Trump öncesi başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi birçok İslam ülkesinde iç savaş ve kaos çıkartmıştır. Bu iç savaşa bir süre sonra Şii-Sünni çatışması boyutu eklenmiştir." diyen Yeniçeri, Yeniçağ'daki yazısını şöyle bitiriyor;

"Türkiye referandum ve Almanya'yla ilişkilerden daha çok İsrail'e yoğunlaşmalıdır.

Bölgedeki kaosun arkasında İsrail vardır, ABD taşeronluk yapmaktadır."

Diğer bir yazar arkadaşımız Arslan Bulut ise, yine Yeniçağ'da ilgi çekici tespitleri dile getiriyor.

"NATO'nun yıldızı esas olarak dört testamenti yani dört İncil'i temsil eder. NATO'nun bugünkü hedefi, Türkiye'yi tamamen ele geçirerek İslâm dünyasını Türkiye üzerinden teslim almaktır. Böyle bir planlamadan çıkarları zarar gören Rusya'ya da pay verilmesi, Türkiye açısından tehdidi daha da büyütür.

Türkiye, Suriye'de Rusya ile ABD'nin tam bir anlaşmaya varması ihtimalini yani en kötü ihtimali hesap etmek ve bütün yetkileri tek bir kişiye vermek yerine, bütün gücünü TBMM'de ve millî ordusunun arkasında toplamak zorundadır."

Çoğu vakit, küresel güçlerin oyunlarını erken teşhis, bir ülkeyi büyük belalardan kurtarmaya yetiyor.

Unutulmamalıdır ki, Orta Doğu'da ittifaklar ve ihanetler bir birini kovalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları