​​​​​​​Haçlı tehdidine "misilleme" gerek!

Bir asır geçmiş olmasına rağmen, Doğu sınırlarımızda yaşanan "tehcir" ve "mukatele"de meydana gelen zorunlu ölümleri, büyük abartıyla  "soykırım" gibi gösteren Ermeni yalanının bazı Batı ülkeleri ve  özellikle Fransa ve ABD  tarafından tahrik edilmesi-desteklenmesi ne yazık ki son bulmuyor.

ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu, S-400 füzesi satın alınması ve Suriye'nin kuzey doğusunda başlattığı askeri operasyon sebebiyle Türkiye'ye yaptırım uygulanması kararını onaylaması, "çirkin yüzünü" yeniden  gösteriyor.

Zira, çoğu Batı Avrupa ülkeleri gerçeği arayıp Ermeni desteğinden vazgeçmiyor.

Haçlı zihniyeti asırlık iftiralarının gazabıyla sanki yanıp tutuşuyor.

Böylesine dengesiz Ermeni varlığı, tahriği ve tehlikesi Orta Doğu'yu yakından ilgilendiriyor.

Zaten, ''cayır cayır'' yanan Orta Doğu'ya, bir de "asırlık Ermeni yalanı" fitnesi çok geliyor.

Ermeni isyanında en az 463 bin Türk ve Kürt'ün katledilerek toplu mezarlara gömüldüğü bilgileri ve belgeleri Başbakanlık arşivinde duruyor.

Bu süreç için, dev kampanyaları başlatıp, çeşitli dillerde Ermenilerin, giriştiği "tedhiş" olaylarının çoğu, arşivlerde bütün vahametiyle dünyaya açılmayı bekliyor.

1915'lerde; bir yanda, "yedi düvel" Çanakkale'yi geçip, İmparatorluğun can damarını ele geçirmeye çalışırken, diğer bir yanda Sarıkamış'ta Ruslarla ölüm-kalım savaşının sürdüğü bir ortamda Ermeni çetelerinin ortaya çıktığını "tekrar tekrar" hatırlamak icap ediyor.

1915 Mayıs'ında Osmanlı yetkilileri, tüm Doğu vilayetlerindeki Ermenilerin, bölgeden çıkmaları ve Kuzey Mezopotamya'daki kontrollü yerleşim yerlerine gitmeleri yönünde bir karar almak mecburiyetinde kalıyor.

İşte ne olduysa bu süreçte oluyor.

Her halde 500 bin kadar Ermeni zaman içinde açlıktan, Kürtlerin yaşadığı topraklarda yaptıkları uzun yürüyüşlerin cefasından ve karşılıklı çatışmalarda can veriyor.

Yani, planlı-kararlı bir "katliam" bahis konusu olmuyor.

Kim ne derse desin, bütün acılar, bütün ölümler bir "tehcir" sürecinde gerçekleşiyor.

Çoğu vakit, uygunsuz iklim şartları, gıda teminindeki aksaklıklardan kaynaklanan sağlık bozulmaları, eşkıya ve çete baskınları, tehciri zorlu bir hale getirdiği biliniyor ve kabul ediliyor.

Ayrıca, Ermeni tehcirinde olduğu gibi, çıkarılan isyanların "mukatele"ye dönüşmesi karşılıklı can kaybına sebep oluyor.

Uzun yıllardan beri, hiçbir ABD Başkanı "Türkiye soykırım işlemiştir" şeklinde "kesin" bir ifade kullanamıyordu.

Çünkü ABD, gerçeği tarihi belgelerle öğrenmiş olmanın sıkıntısını yıllarca yaşamıştı.

Oysa, işin içine Rusya'dan S-400 ihalesi girince, "tarih" unutularak "iftira" dönemi başlatılıyordu.

Gerçi, işin bu merhaleye kadar gelmesinde sadece Pentagon'un parmağı bulunmuyorsa da, ABD'nin kabul edilemez tehditlerine karşılık "İncirlik Üssü"nü kapatma uyarısının yapılmasının günlerine gelinmiş havası yayılıyor.

Nitekim, 10 Haziran 2019'da Yeniçağ'da " ABD'nin tehditlerine misilleme İncirlik mi?" başlığı altında yayınlan yazımız da belirttiğimiz gibi, artık  galiba "İncirlik üssü" nün faaliyetine son verilmesinin gündeme acil olarak getirilmesi gerekiyor.

Bu arada, ülkemizde; İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Adana, Malatya ve Ankara'da birden fazla yabancı askeri tesisin olduğu ve Türkiye'nin yedi bölgesinden sadece Karadeniz Bölgesi'nde ABD ve NATO'ya bağlı askeri üslerin bulunmadığı da yine göze çarpıyor.

Bir yandan, ard arda gelen tehdit demeçleri, mektupları diğer yandan Suriye ve Irak'ın Kuzeyinde ABD'nin girişmek için hazırlıklarda bulunduğu askeri hareketlilik ve son alınan karar  Türkiye için büyük bir önem taşıyor.

Kaldı ki, ABD'nin terörist bazı örgütlerle açık ve örtülü ilişkileri kuşkular doğuruyor.

Kıbrıs açıklarında kuvvet bulundurmak, gaz arama eylemleri de Türkiye'ye karşı düzenleniyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye'nin ABD'nin kötü niyeti projelerine engel olması en azından önlemler alması bekleniyor.

İlk defa, ABD 'ye 5 Temmuz 1975'te kapatılan İncirlik Üssü'nün ilgi çekici gelişmelere neden olduğu unutulmuş gibi görünüyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları