Teröristten mağdur yaratmak

Meselenin ilgililerinin malumu, Ankara Üniversitesi'nin "Cebeci Kampüsü" olarak bilinen yerleşkesinde terör örgütünün şehir unsurları öğrenci kılığında dolaşır, her türlü tedhişi gerçekleştirir, Milliyetçi öğrencilerin kampüse girmemesi için elinden geleni yapar. Medya "karşıt görüş" tanımlaması ile çıkan olayların "bölücü" özelliklerini gizlemeye çalışır.

Başkentin göbeğinde Türk bayrağını asmanın olağandışı bir olay sayıldığı birkaç kampüsten biridir Cebeci Kampüsü.

Bayrağa sevdalı bir avuç genç yürek de bu eşkıya güruhun önüne atılarak, devletin izzetini, bayrağın namusunu savunmaya çalışır. Bu savunmanın karşılığı ise, "karşıt görüşlü" olarak nitelendirilerek bölücü güruhla eşitlenmek, nezaretlerde sabahlamaktır.

Vatana "karşılıksız" sevdalanmanın bedeli de bu olsa gerektir...

Geçtiğimiz hafta devletin de yıllardır seyrettiği tiyatronun bir benzerini yaşadık. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki öğrenciler, tüm ülke gibi Şenoba'da verilen şehitlere yandılar ve şehitlerin isimlerinin yazılı olduğu bir pankartı asarak şühedanın isimlerini en azından bir süreliğine gönderde tutmak istediler.

Ankara Üniversitesi bir Türk üniversitesi olduğundan olsa gerek, Türk bayrağını da şehitlerin isimlerinin yanına asmanın bir mahsurunun olmayacağını düşünmüş olmalılar. Tabii ki onların bu düşünceleri cezasız kalmadı.

Önce, Türk bayrağına ve şehitlerin isimlerini Türk Üniversitesi'nde görmekten rahatsız olan bölücü unsurlar pankartı ve bayrağı indirmeye kalktılar, dolayısıyla olaylar çıktı. Sonra teröristle beraber nezarete atıldılar.

Bazı "hükümete yakın" gazeteler de dahil olmak üzere basın meseleyi yine "karşıt görüş" eksenine oturttu.

Cumhuriyet başta olmak üzere bilumum terör odağına karşı ilgisi ezelden beri ortada olan medya organları da meseleyi, teröristten mağdur yaratmak için "Oruç tutan öğrencilere saldırı" diyalektine bağlamakta gecikmesi. Bu iftira, meselenin artık ideolojik tarafgirlikten çıkarak ahlaksızlık boyutuna evrildiğini gösteriyor.

Tüm bu iftiralarla ve terörist güruhla mücadele ederek şehitlerin isimlerini yaşatmaya ve Türk bayrağına elini uzatanlara karşı mücadele etmeye çalışan gençlerin mükâfatı teröristle birlikte nezarete atılmak oluyor. İşin en acı tarafı bu olsa gerek.

Son olay, "karşıt görüşlü" bakışının sadece medyaya has olmadığının son somut örneği. Benzer örnekleri geçmişte de yaşamıştık.

Yıllardır yazdıklarımızı tekrar ederek lafı uzatmaya gerek yok..

Mesele "Hanke dağı şiiri"ni okumak, sosyal medyada paylaşmak değil, o şiirin ruhuna ve o ruhu yükseltmek isteyen çocuklara sahip çıkmaktır...

Bunu anladığımız an terörle mücadelede bir aşama kaydedebiliriz...

***

Devletin dini adalettir...

***

Uzun bir aradan sonra tekrar kurularak faaliyete başlayan Ankara Aydınlar Ocağı Mart ayından bu yana düzenlediği beş konferans ve bir çalıştayla Ankara'nın düşünce hayatına hareket getireceğini gösteriyor.

Son konferans geçtiğimiz Cuma, İlahiyatçı Prof. Dr. Hasan Onat tarafından verildi. Konu Ramazan dolayısıyla daha da bir anlam kazanan 'Türkiye'de Din Anlayışı' ile ilgiliydi. Hoca farklı yaklaşım tarzı ile yeni bir ufuk açtı diyebilirim. Özellikle İslamcıların yanlış okuduğu "Dinin devleti, devletin dini" meselesinde dikkat edilmesi gereken şeyler söyledi.

Hoca, daha önce bazı İslamcı sosyolog ve siyaset bilimcilerin de dile getirdiği Kur'an'ın herhangi bir devlet şekli va'z etmediğinin altını çizdi. Netice olarak dört halifenin seçim yöntemi de muamelatın bu konuda farklı yöntemler ortaya koyduğuna dikkatimizi çekiyor.

Hasan Onat'ın verdiği en güncel mesaj Hz. Ali'nin, bugünlerde "motto"laşması gereken sözüne yaptığı vurguydu: Devletin dini adalettir...

Bu söz, özellikle hangi dönemi anlattığı belli olmayan tarihi dizilerle İslam Devleti kuracağını zannedenler açısından önemli. Devletin şekli ne olursa olsun özünün "adalet" olması gerektiğine dair önemli bir mesaj bu.

Tabii ki dinin de bireysel bir tercih olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Sonuç cümlesi gayet şık: İnsanın dini İslam, devletin dini adalet...

Yazarın Diğer Yazıları