Barzani ateşle oynuyor!

Orta Doğu'da kan gövdeyi götürürken ve çatışmalar sürerken, petrolün çılgına çevirdiği Peşmergebaşı eylül ayının sonunda, sözde "bağımsızlık" referandumunun peşinde koşuyor!

Oysa başta Irak, Türkiye, İran ve hatta ABD, İngiltere olmak üzere çeşitli ülkeler bağımsız bir Kürt devletçiğinin kurulmasını çok tehlikeli buluyor ve şiddetle istemiyor.

Orta Doğu'da yaşanmakta olan kanlı gelişmeler, petrolün bütün dünya için bir "baş belası" olduğunu adeta bir kez daha ispatlıyor. Üstüne, bir de gerek korsan addedilen Peşmerge devletçiği, gerek terörist örgütleriyle, Kürt oluşumlar, bölgedeki yangını sürekli alevlendiriyor. Şimdi de, Barzani'nin şuursuz girişimi bölgeyi daha da ısındırıyor.

 Gerçekten de, özellikle enerji ve yollarının güveni için başta Kürtler olmak üzere çeşitli terör örgütleri Batı tarafından hem kuruluyor hem finanse ediliyor hem ikmalleri yapılıyor hem de istenildiğinde bir "koz" olarak sancılı bölgeye salınıyor. Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu'ya bakıldığında; çeşitli süreçler, beklentiler ve tehlikeler görülüyor. Öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu'da olması bu bölgeyi daha da "stratejik" hale getiriyor. Orta Doğu'yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu kabul ediliyor.

Köprü görevi Türkiye'nin

Bilindiği gibi; Türkiye uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor. Yani, Türkiye bir bakıma "köprü" görevini üstlenmiş bulunuyor.

Zaten, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu'dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor. Tabii ki enerji denirken, öncelikle petrol ve türevleri ile su hatıra geliyor. Beklentiler ve istemler de, bu çerçevede değerlendiriliyor. Bir başka deyişle, kalkınma ve toplum refahının yükseltilmesi için gerekli olan ana unsur her zaman enerji oluyor. Dolayısıyla, enerjiye veya kaynaklarına ulaşmak, günümüzde tüm ülkeler için öncelikle yer alıyor.

Böylelikle, Türkiye'nin konumu, ülkemizi çok stratejik bir hale büründürüyor. Üstelik, gerek Irak'ın gerek Suriye'nin kuzeyinde yaşayan Kürtlerin yıllardan beri Batı'nın emrinde olması ve zaman zaman kullanılmaları Türkiye'yi daha "hassas" hale getiriyor. Ne var ki, Türkiye'nin en az 12 yıldan beri Barzani'yi açık bir şekilde desteklemesinin, menfi tarafları şimdiden görülmeye başlandıysa da, eninde sonunda zaten bu tür lider ve toplumların ihanetini tarihler mutlaka yazıyor. Barzani'nin yıllardan beri bir ayağı kuzey Irak'ta diğer ayağı Suriye'de bir eli İran'da bir eli de Türkiye'de bulunuyor. Yine PKK kozunu masaya sürerek elini güçlendireceğini uman Barzani, aslında, öncelikle Suriye'nin kıyılarından denize açılmak için bir koridor elde etme hülyasını taşıyor.

Ancak, Barzani ile PKK'nın karşı karşıya gelme ihtimali de akılları şimdiden kurcalıyor. Özellikle, ABD ve İsrail'in bu tehlikeli projenin yandaşı olduğu da hemen fark ediliyor. Çünkü, bir bakıma; denize açılan koridor İsrail için bir güvenlik kuşağı konumunu da bölgenin coğrafyasına kazandırıyor. İşte böyle kargaşalı ve tehlikeli bir ortamda, ne yazık ki Peşmergebaşı, bağımsızlık isterisine kapılıyor. Barzani'nin bu "çılgın" hale gelişinde yaşanan dönemler çoğu zaman kamuoyuna bile yansımıyor. Ancak tespit ettiğimiz bazı gelişmeleri kaydederken, Barzani'nin ne tür bir insan olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.

 Sülalesi de azılı Türk düşmanıydı!

Irak'ın kuzeyindeki Peşmergenin başı Mesud Barzani'ye karşı hâlâ gösterilen ilgi, hatta tanınmak istenen haklar artık "tehlikeli ilişkiler" kulvarına giriyor. Zira Barzani, azılı Türk düşmanı olan sülalesinin özellikle babası Molla Mustafa Barzani'nin izini sürüyor.  Barzani sülalesinin, Osmanlı İmparatorluğu'na bir asır önce başlayan ihanetlerini aslında bir bir hatırlatmak gerekiyor. Dede Sait Barzani Osmanlı İmparatorluğu'na karşı en çok ayaklanan yerel aşiret reisiydi. Sait Barzani'nin oğlu şeyh Muhammet Barzani'nin 1903'te ölümünden sonra yerine oğlu 2. Abdüsselam geçiyor ve dağlara kaçıyor, 1909 yılında iktidara gelen İttihat ve Terakki yönetiminin çıkardığı afla hapisten kurtuluyordu. Ne var ki, 1912'lerde Abdüsselam Barzani yeniden isyan hareketlerine girişiyordu. 1913'te çıkartılan tutuklama emri üzerine tekrar dağlara kaçıyordu.

Kaçak yaşadığı yıllarda İran'daki Kürt liderleri ve Rus generalleri ile görüşmeler yaparak Osmanlıyı arkadan vurmak için halkı kışkırtıp, isyanlar çıkarıyordu. 14 Aralık 1914'de Musul'da yakalanıyor ve sorgulanıp üç arkadaşı ile birlikte idam ediliyordu. Daha sonraları aşiretler arası çatışmalar, kaçakçılık, yol kesmeler, adam kaçırmalar gibi her türlü "kötü" olayların baş aktörü Molla Mustafa Barzani oluyor, zaman zaman uzun süre ortadan kayboluyordu.

Derken, Moskova'da olduğuna dair bilgiler, hastalık haberleri ile noktalanıyordu. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra, Molla Mustafa'nın ABD'de "tedavi" olduğunu öğrenenler pek şaşırmıyordu. Çünkü Molla Barzani, kılıktan kılığa giriyor, menfaatten menfaate koşuyor, kucaktan kucağa oturuyordu. Genelkurmay'ın arşivlerinde Molla Mustafa Barzani'nin Rusların desteğiyle Ermeni çetelerini Türklere karşı kışkırttığı bile yer alıyor.

Mustafa Barzani'nin Türklere yaptığı ihanetlerin ortaya çıkmasının ardından İran'a kaçtığı biliniyor. Barzani aşiretiyle ilgili "iğrenç" gerçekler Rusya Devlet Arşivi'nde de saklanıyor. Baba Barzani'nin diğer Kürt aşiretlerini de katlettiği söyleniyor. Molla Barzani, kanlı ve uzun ayaklanmadan sonra Sovyetler Birliği'nin desteğiyle İran topraklarında kurulan, Mehabat Kürt Cumhuriyeti lideri yapılıyordu. Ne garip tesadüftür ki, oğul Mesud bu "kukla" cumhuriyetin Irak ve İran tarafından yıkıldığı 16 Ağustos 1946'da doğuyordu. İhanetin bedelini ödemeye başlayan Barzani Sovyetler Birliği'ne "sığınarak" canını yine kurtarıyordu.

Sürgündeki Molla Barzani 1958'de Irak'a dönüyordu. İlk kez gördüğü oğlu Mesud 12 yaşına basıyordu. Molla Barzani 3 yıl sonra Irak yönetimine karşı yine ayaklanıyordu. Ne var ki, Molla Mustafa Barzani kendisinin yerine küçük oğlu İdris Barzani'yi seçiyordu. Açıkçası, Mesud'a pek güvenmiyordu. Molla Barzani, 1975'te bu kez yerleştiği ABD'de 4 yıl sonra kanserden ölünce, yerine daha önceden planladığı gibi İdris Barzani geçiyordu. Ancak, İdris Barzani de babası gibi kanserden can verirken Mesud Barzani, hem aşiretin hem de Kürt Demokrat Partisi'nin lideri oluyordu.

Barzani sanki pimi çekilmiş bir bomba!

Değerli gazeteci ve yazar arkadaşım Hulusi Turgut'un Peşmergebaşı Mesud'un babası Molla Barzani ile görüşmesinin yer aldığı "Barzani olayı" eserinde baba ile ilgili çok önemli bilgilerin yer aldığını belirtmek gerekiyor. Özellikle Mesud Barzani ve babasının Atatürk'ü ağır bir şekilde eleştiren beyanlarının bulunduğu, bu arada 1980'lerde Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın isteği üzerine Barzani'nin topraklarını terörist PKK kamplarına açtığı da hatırlatılıyor.

Yıllar yılları kovalıyor. Irak'ın kuzeyindeki Peşmerge oluşumunun başı Barzani, dilinin altındaki baklayı nihayet çıkarırken, ateşle oynadığının farkına varmıyor. Tarihi ve azılı bir Türk düşmanı olan Barzani aşiretinin bu yeni belası, tehlikeli amaçlarını saçarken âdeta "zehir" kusuyor. Mesud Barzani, Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki ittifakın Irak'ın sorunlarını çözememesi durumunda, "bütün seçenekleri değerlendireceklerini" söylerken, "bağımsız Kürdistan" sinyallerini veriyordu.

Kerkük sorununun çözümü için 104'üncü maddenin uygulamaya konması yönündeki taleplerden vazgeçmeyeceğinin tehditlerini savuran Barzani, bu tarz sorunların devam etmesi halinde karar mekanizmasının Kuzey Irak Parlamentosu olacağını da vurguluyordu. Böylece, soydaşlarımızın üzerinde yıllardan beri yaşadığı Kerkük'ün de, bu "hain" planın önemli bir parçası olduğu anlaşılıyor.

Yıllardır, "devletçik" kurma sevdasıyla yanıp tutuşan ve bunun için terör örgütü PKK'yı elinin altında bulunduran Barzani, ne yazık ki, ABD, İsrail, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler tarafından destekleniyor.

Enerji yollarının güvenliğini elinde bulundurmak, en azından kontrol altında tutmak için Batılı ülkelerin verdiği ve sık sık değişkenlik gösteren destek Barzani'yi bu hale getiriyor.

Korktuğu için resmen açıklamaktan çekindiği  "devletçik" sınırlarının içine, İran, Türkiye ve Suriye'den toprak katmak hülyasında olan Barzani'nin en büyük kozu, Irak'ın kuzeyinde üretilen petrol oluyor. Rezervi ve randımanı yüksek petrolün ABD tarafından denetlendiği de biliniyor.

Öte yandan, ABD'nin İran ile yeniden başlayan anlaşmazlığı, Irak'ın kuzeyine ve petrolüne daha da stratejik önem kazandırıyor. Kazandırılan konumunun farkına varan Barzani'nin, artık "bağımsızlık" gibi tehlikeli "isterisi" öncelikle Irak'ın en azından üçe bölünmesini beraberinde getiriyor. Ne var ki, ABD'nin planları da bu tehlikeli gelişmeyi gizlice benimsiyor. Bugünlere gelince, ne yazık ki, Mesud Barzani'nin eli kuvvetlenmiş görünüyor.

Ne var ki Mesud Barzani'nin, bir ayağı Irak'ta, diğer ayağı Türkiye'de, üçüncü ayağı Suriye'de ve dördüncü ayağı da İran'da "Truva Atı" konumunda olduğu da bir türlü fark edilemiyor.

********************************************************

"Basra harap olduktan sonra"

---------------------------------

Orta Doğu'da özellikle Irak ve Suriye'nin kuzeyinde göz göre göre tezgâhlanan çirkin oyunlar, tehlikeli stratejilerin ucu, Türkiye'ye uzanmış bulunuyor.

"Badül harap ül Basra" sözünü dramatik bir şekilde hatırlamak gerekiyor.

Gerçekten de, "Basra harap olduktan sonra" çabalar hiçbir işe yaramıyor.

Halkın toplu girişimleri, isyanları veya Peşmergelerin çeşitli direnişlerinin sonuçları şimdiden hesaplanamıyor.

Ne var ki, yıllar önce İsrail'in Arap topraklarında oluşturduğu tampon veya güvenlik bölgesinde aldığı hezimetler unutulmuyor.

Strateji değiştirme faslına gelince, öncelikle Türkiye'nin, yıllarca dost olarak yaşadığı komşu ülkesi Suriye'de herhangi bir "mezhep" ve "etnik"  düzenlemeye kesinlikle girmeyeceğini dünya kamuoyuna duyurmak zorunluluğunu taşıyor.

Zaten, "Arap Baharı"na bulaşmamızın başından beri yanlış bir politika olduğunu değerlendirenler günümüzde artık çoğalıyor.

"Arap Baharı" derken, Irak ve Suriye'nin kuzeyinde "Peşmerge devleti" boy atıyor.

Peşmergelerin,ve terör devletçiklerinin Irak'ın kuzeyinden Suriye'ye ABD ve İsrail'in planı dahilinde geldikleri de iddia ediliyor.

Tabii ki, Amerika, Irak'ın kuzeyindeki verimli petrol sahalarını ve akımını kontrol altına almak için, yıllarca beslediği PKK, vesaire unsurlu Peşmergeyi şimdi sahaya sürüyor.

Irak'ın kuzeyinde çıkan petrol, Lazkiye'ye kadar güven içinde gelecek ve sonra sözüm ona hür dünyanın malı olacak.

Yakınlarda Suriye üçe bölünürken, bir ucu Irak'ta diğer ucu Suriye'de Peşmerge oluşum hayat buluyor.

 Görülüyor ki, çok çetrefilli bir grafik ve çok tehlikeli strateji bölgemizi sarmalıyor.

***************************************

Orta Doğu'nun en kötü saklanan sırrı

------------------

Irak'ın Kuzeyi'ndeki Kürt oluşumun başına getirilen Mesud Barzani'nin zaman içinde, ne yazık ki, yıldızının daha da parlayacağı tahmin ediliyor.

ABD ve özellikle İsrail tarafından desteklenen, Barzani'nin, Peşmergebaşı sıfatından "tamamen" kurtulmak için "sabırsızlandığı" da belirtiliyor.

Zaten, Irak'taki Kürt oluşumu ile İsrail'in öteden beri ilişkileri bulunduğu biliniyor.

Nitekim, Kürtler ile İsrail arasındaki ilişkiler "Orta Doğu'nun en kötü saklanan sırrı" olarak kabul ediliyor.

'Irak'a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük' kitabının yazarı Ali Kerküklü'nün derlemiş olduğu bir çalışmadan özetler verirken, bu sırrın kilometre taşları da görülüyor:

"1897'de toplanan Dünya I. Siyonist Kongresi'nde Yahudilere 'Nil'den Fırat'a İsrail Devleti' hedefini işaret eden modern siyonizmin babası Theodor Herzl, siyasi Kürtçülerle de ilk temas kuran Yahudi liderdi. Herzl bu durumu hatıralarında açıkça dile getiriyor.

Türkiye Kürtlerinden Abdullah Cevdet ile bağlantıya geçen Herzl'in bu girişiminden sonra Irak'ın Kuzeyinde Yahudilerin ilgisi artmıştı.

İsrail'in Kürt isyancılara giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri Eylül 1968'de Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani'in İsrail'e yaptığı ziyaret olarak gösteriliyor.

Barzani kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a hediye olarak bir 'Kürt Hançeri' ile birlikte Türkmen şehri Kerkük'ün petrol rafinerilerinin nasıl vurulabileceğinin planlarını da vermişti.

Daha sonra Mart 1969'da bu plan doğrultusunda yapılan bir operasyonla MOSSAD ve peşmergeler Kerkük rafinerilerini bombalayarak, çalışamaz hale getirdiler.

Bu operasyon CIA raporlarında da yerini alıyor.

Barzani'nin ziyaretinden sonra rafineri haritasına karşılık İsrail de 'Altı Gün Savaşları' sonucunda elde ettiği savaş ganimeti Sovyet yapısı silahları, Iraklıları öldürmek için, Tahran'daki İsrail askeri ataşesi Yaakov Nimrodi aracılığı ile Kürtlere ulaştırdı.

Kendisini silah ve paraya boğan İsrail'in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti.

Barzani, İsrail ile ilişkilerinin devamında 1973'te İsrail'e ikinci kez ziyarette bulunuyor.

Kürtçe konuşan çocukluk arkadaşı, Irak Yahudilerinden 1950'den beri İsrail'de yaşayan David Gabayi'nin evinde kalıyor.

Saklanan bu ziyaretler, 28 Eylül 1980'de İsrail Başbakan'ı Begin'in, İsrail'in Kürtlere para, silah ve eğitim sağladığını ilk kez açıklaması ve 29 ve 30 Eylül tarihli İsrail gazetelerinin Barzani'nin 1960'larda ve 1970'li yılların başlarında İsrail'e birkaç gizli ziyaret gerçekleştirdiğini yazmaları üzerine su yüzüne çıkar."

Aslında, Barzani'yi sadece ABD ve İsrail'in beslemediği ve kullanmadığı da artık bir "sır" olmaktan çıkmış bulunuyor.

YARIN: KERKÜK ASLA "KÜRT" DEĞİL

Yazarın Diğer Yazıları