Hariri'nin gidişatı Orta Doğu'yu andırıyor!

Dikkat edilirse, Hariri'nin davranışları, kararları kısacası yaşantısı saati saatine uymuyor.

Her şey, Lübnan Başbakanı olarak geldiği Suudi Arabistan'da istifa etmesi ile başlayan Hariri serüveninin nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek bile, gün geçtikçe zorlaşıyor.

Hariri'nin bu fırtınalı durumunu bir yana bırakarak, eskilere göz atılırsa "şaibeli" topraklar "gizemli" bir sülale ve bitip tükenmeyen "kargaşalı" bir ülke karşımıza çıkıyor.

Oysa, bir zamanlar Lübnan'ın başkenti Beyrut için "Şarkın Paris"i benzetmesi yapılıyordu.

 Özellikle Arap alemi için; ilk gidilecek, güven içinde istirahat edilecek ve eğlenilecek hatta mesken alınacak küçük bir ülke akla geliyordu.

Sadece Arapların değil, bütün ziyaretçilerin gönlünü alan "Cebel Lübnan" ve "Gazino dö Liban" hâlâ unutulmuyor.

Gerçekten de, neredeyse her inanışa mensup insanların uzun yıllar yaşadığı Lübnan'da Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakanı ise Müslüman seçiliyor ve hem siyasi hem askeri hem mezhep dengesi sağlanıyordu.

Ne var ki, Müslümanların çeşitli mezheplere mensup olması ve Humeyni devriminden sonra Şii hareketinin güçlenmesi Lübnan'da yavaş yavaş anlaşmazlıkları başlatıyordu.

Baba Hariri, zamanında başlayan anlaşmazlıklar Lübnan'ı Şii ve Sünni ekseninin arasında bırakırken zaman içinde Hizbullah'ın güçlenmesi hem İsrail'i hem de Suudi Arabistan'ı rahatsız edecek düzeyi buluyor.

Suikasta, uğrayan baba Hariri'nin yerine seçilen oğlu Saad Hariri'nin bir süre istikrarı sağlamasına rağmen, ülkenin konumu Lübnan'ı yeniden karıştırıyor.

Hariri'nin partisi "Gelecek Hareketi" liderlerinin Lübnan'a gelişini sabırsızlık ve endişe içinde beklerken, gerçekleştirilen Fransa ziyaretinin asıl maksadı da bir türlü anlaşılmıyor.

Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Evn ise istifasını açıkladıktan sonra bir türlü ülkesine dönmeyen Hariri'nin esrarengiz durumuna açıklık getirmenin zamanı geçiyor, uyarısını sık sık yapıyor.

İran ve Hizbullah nedeni ile can güvenliğinde kaygı duyduğunu belirten Hariri'nin, "Ya Suudi Arabistan tarafından durdurulduğu, ya da ülkesinde tutuklanacağı" haberleri Orta Doğu'yu sarmış bulunuyor.

Aslında, 47 yaşlarındaki Saad Hariri'nin, 2005 yılında suikasta kurban giden babası Refik Hariri ile aynı kaderi yaşamaktan korktuğu şeklinde de yorumlar yapılıyor.

Öte yandan ABD medyası, Suudi Arabistan ve İsrail'in ortak düşmanları İran'ın gücünü zayıflatmak için Hizbullah ile yakınlaşan Hariri'yi istifaya zorladığını öne sürüyor.

Yani Suudi Arabistan oyunu, İsrail kumpası, İran tezgahı sanki birbirine karışıyor.

Hatırlanacağı üzere Lübnan 1975-1990 arasındaki iç savaşta 120 binden fazla vatandaşını kaybediyor.

Buna rağmen, son dönemde mezhebe dayalı özgün bir yönetim biçimi hüküm sürerken Cumhurbaşkanı'nın Maruni "Hristiyan" Meclis Başkanı'nın Şii, Başbakanın Sünni olması kuralı uygulanıyor.

Bu arada, Saad Hariri'nin ağabeyi Baha Hariri'nin Başbakanlık makamına getirilme ihtimalleri de konuşuluyor.

Ancak, her konumda da, artık Hariri'nin dengeli bir hayat sürmesi, üstelik Lübnan'da Başbakanlık makamında kalmasına ihtimal verilmiyor.

Zaten, Hariri'nin görevinden istifa etmesi, ani olarak birkaç körfez ülkesini ziyaret etmesinin yanı sıra, Suudi Arabistan'a füze atılması, bir helikopterin düşmesi ve Yemen'in de attığı füzenin imha edilmesi gibi benzeri gelişmeler bölgeyi gerginleştiriyor.

Her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, bölge ülkelere Lübnan üzerinden vekalet savaşı vermemeleri uyarısında bulunduysa da; Orta Doğu'nun Lübnan merkezli yeni bir savaşa doğru ilerlenmesinden korkuluyor.

Lübnan, Suudi Arabistan ve İran arasındaki çekişmenin sahnesi olma riskini taşıyor.

İran ve Lübnan'daki Şii Hizbullah, Suudileri Hariri'yi alıkoyarak istifaya zorlamakla suçlamaktan vazgeçmiyor.

 Hariri'nin konumu, sanki Orta Doğu gibi değiştikçe değişiyor.

Yazarın Diğer Yazıları